Erdoğan'ın Başkanlık İçin Yeterli Sebepleri Var -2

Siyasi yaşamımızın her daim çalkantılı konusu olan ve şu günlerde belki de olmazsa olmazlarımız arasında en nihayet yerini alan ‘Başkanlık' sistemi tartışmalarını tarih şuurundan kopmadan irdelemeye devam ediyoruz... 
Birinci bölümde konunun teknik yönlerini ele almış ve tarihi serüvenini muhataplarının dili ile aktarmıştık. Bu bölümde ise konunun ahlaki boyutunu anlatmaya çalışacağız.

Ancak çok önemli bir anektodu paylaşmakta yarar var...

Ne acıdır ki, bugün yaşananla, 93 yıllık cumhuriyet tarihimiz ve çok partili siyasal yaşamımızda yer altı ve yer üstü kaynakları ile kendi kendisine yeten bir ülke olmamıza rağmen kendi kendini idare eden ‘Türk tipi' yönetim tarzını oluşturamamamızdan kaynaklanmaktadır.

Bu durum siyasi, ekonomik, sosyo -kültürel ve jeopolitik eksende , içte ve dışta iştahları kabartan bir argüman olarak karşımıza çıkmakta ve asıl sorunu oluşturmaktadır.
Tarih boyu ülkemiz ve necip milletimiz üzerinde yapılmak istenen operasyonların temelinde oluşturulan mesele ‘Küresel Şebek‘lerin yön tayinini kendileri belirlemiş olmasıdır.Dolayısıyla bir Translanting‘e benzeyen demokrasimiz güç odaklarının dişlileri ters yönde zorlamasıyla istenildiği zaman yüzdürülebilir bir hal almaktadır.

28 şubat‘ta Refahyol Hükümetine karşı okyanus ötesinin emir eri bir Sam Amca torunu o gün yapılanları ve kullandıkları yöntemleri yıllar sonra şöyle itiraf etmişti:

'Aslında yöntemimiz çok basit. Saat yönünde dönen bir dişliyi düşünün. Eğer siz hareketin bu yönde olmasını istemiyorsanız. Dişliyi ters yöne zorlarsınız. Oysa biz bu dişlinin yanına uygun başka bir dişli koyarız ve hareketi saatin ters yönüne çeviririz. Yani var olan gücü değiştirmek yerine onun potansiyelini kendi istediğimiz yöne çevirir ve kullanırız. 
Milliyetçiyi ülkesi aleyhine kullanmak, dindara inançlarının yasakladığı şeyleri yaptırmak sosyalisti kapitalizmin en uç çizgisinde kullanmak mümkündür. Biz bu dişlileri belirler ve onları devreye sokarız. İşimiz bir mühendisinkine benzer ve bu nedenle bizim toplum mühendisliği yaptığımızı söylerler. Bizim için insanların bir şeye inanması yeterlidir ve bu inancın niteliğinin hiçbir önemi yoktur. Uygun dişliler aracılığıyla hareketi istediğimiz yöne çeviririz. 
Mesela siz PKK ile mücadele ettiniz, büyük bedeller ödediniz ama sonunda bizim önceden planladığımız kürt oluşuma razı oldunuz. 1980'de dünyanın en bağımsız ülkelerinden biri idiniz ama daha fazla bağımsızlık isteyenlerin gayretleri ile global dünyanın bir parçası oldunuz. Şu anda islam dünyası inançları için mücadele ettiğini sanıyor ama bu inancın bir şiddet ve nefret kültürüne dönüşmesinden başka bir sonuç elde edemiyor. Dünya üzerindeki sol hareketi, onu bir düşünce akımı olmaktan çıkarıp şiddet kullanan solcular bitirdi. Bunları biz gerçekleştirdik.'

Şimdi kıymetli okuyucularımdan bu satırları tekrar tekrar okumasını istirham ediyorum...

Çünkü,yaşadığımız bu büyük buhranın,daha önce de defaatle ifade ettiğimiz gibi artık dünyanın yeni bir doğuma gebe olduğunu ve bu doğum sancısının daAnadolu topraklarında gerçekleşeceğinin müjdecisi olduğu artık bilinmelidir.

Yukarıda ki açıklamaların ‘Başkanlık' sistemi ile ne alakası olabilir? Buİlluminatik derin yapılanmanın az gelişmiş ülkelerde uyguladığı bir metot olarak düşünenler olabilir.

Evet doğrudur...

Ancak unutulmamalıdır ki, yıllardır Türkiye‘nin var olan gücünü değiştirmek yerine onun potansiyelini , güç odaklarının istediği yöne çevirip kullandığı görülmektedir.İşte bunun son örneği,Parelel yapıdır... Tam bu noktada ünlüİtalyan yazar-düşünür Umbarto Eco‘nun 'İnsanların neye inandıklarının önemi yok...Neyi ne kadar göze aldıklarına bakın..' dediğini de hatırlatmış olalım...

İnançların hiç bir önem taşımadığı bu mühendislik hareketinde uygun dişlilerbulunur , ülkeler ve siyaset istenilen yöne çevrilir. Miliyetçiler ‘ Ver Bilal'i al iktidarı‘ gibi absürd laflarla ülke aleyhine kullanılır.Dindarlara inançlarının yasakladığı şeyler yaptırılır.Hatırlayın Ali Kalkancı-Fadime Şahin senaryolarınıTravesti Sisi‘nin nasıl yazdığını ve bu tiyatro üzerinden müslümanlara karşı oluşturulan algıyı.

Tayyip Erdoğan 'Siz isteseniz de istemeseniz de Türkiye'de artık rejim değişmiştir' derken veya bu yönde ‘Yeni Türkiye' den bahsederken ne demek istemişti?
'Ben ‘Türk biçimi' veya ‘Türkiye biçimi' bir başkanlık sistemi dedim. Başladılar saldırmaya. Bunlar kendi ülkelerinin markasını da istemiyorlar. Ya mecbur muyuz illa Amerikan, Fransız sistemi veya şu sistemi bu sistemi söylemeye? Biz hepsinden alırız, adeta bir arı gibi ondan da ondan da, hepsinden toplarız balımızı yapar milletimize sunarız. Olay bu kadar basit'

Kendisine ‘Diktatör' ülkeyi de‘Diktatörlüğe götürecek' diyenler şunu iyi bilmelidir ki,Parlementer rejimlerin Başbakanları , ABD Başkanından üç kat daha yetkilidir.Diktatörlüğe en müsait model Parlementer modeldir.Yasamaya,yürütmeye istediği şekli verir.İşte bu modellerdenHitler,Musolini gibi Diktatörler çıkmıştır.Bunlar Parlementer modelin ürünüdür.Başkanlık modeline gerçekte üç kesimin karşı olduğu görülmektedir.Az olsun benim olsun diyen küçük partiler,Koalisyon isteyen ve aralarında Kartelleşen Medya Patronları ve sol kesimdeki korkaklıktır.Çünkü solun bugün en büyük handikabı kendisini gerçek anlamda Sosyal Demokrat çizgiye taşıyamamaktır.

Türk tipi Başkanlık sisteminin ahlaki boyutları , ifade ettiğimiz bu düşünceler ekseninde anlatılabilirse saat kadranındaki dişlilerin hangi yönde dönmesi gerektiğine karar veren Küresel Şebek'lerin , Türk Siyasetini dizayn etmedeki gayreti ve bu coğrafyadaki hain emelleri son bulacaktır.

Bu vesile ile Başkanlık sisteminin Yeni Türkiye‘ye hayırlı olmasını diliyorum...

İlhan NEZOR...