Bu sayfadaki içerik, Adobe Flash Player'ın daha yeni bir sürümünü gerektiriyor.

Adobe Flash player Edinin


GÜNDEM POLİTİKA DÜNYA EKONOMİ SPOR 28 Temmuz 2016
Rıdvan BEYAZ
Email: [email protected]
  YAZARIN SAYFASI
Allah kavramının düşünsel felsefesi
İnsanoğlunun günümüze kadarki gelişkin düşünsel pratiği milyonlarca yılın muazzam birikimlerini içinde barındırır. İlkel toplumların Tanrı inancı, onların zihinsel alt yapısını beslemekten çok, anlamsal retoriğe uygun düşmekteydi.
Zira öyle olmak zorundaydı. Çünkü
  ontolojik varoluş henüz statik bir düzlemde idi ve düşünsel varoluşun gelişme göstereceği bir ortam yoktu. Dolayısıyla inanç ilk olarak böyle bir ortamda şekillendi.  
Dinamizmin ve durağanlığın bizatihi kendisi olan insan, zaman zaman kendisindeki dinamizmi harekete geçirerek büyük gelişmeler kaydedip medeniyetler kurarken, zaman zaman ise durağanlığın cenderesinde sıkışıp kalarak adeta bilincini yitirip yerinde saymıştır. Bu ve buna benzer insani davranışlar insanın fıtrat olarak çelişki içinde yaratıldığını gösteriyor. Yani demek istiyorum ki insan ‘'kendisinin çelişkisidir.'' Zaten insanı varoluş sorununu çözmeye yönelten ve Tanrıyla yüzleşme veya tanışma hesapları içine çeken de yaratılıştan gelen bu çelişkilerdir.

 

İlkel inanç biçimleri sınıflamasında yer alan animizim inancı, tam da bahsettiğim anlamsal retoriği ifade ediyor. Yani animistlerin Tanrıyla kurdukları ilişki, hareketliliği ve faydacılığı esas alan ‘'canlılık'' üzerinden oluşmuştur fakat bilgi ve bilinç düzeyinin sınırlı olmasından dolayı  tanrısal bir felsefe ortaya konamamıştır. Bu durum bize arayış içinde olan insanı değil de, tanrı ile kendisi arasında kurgusal ve doğa ile kendisi arasında tamamen biçimsel bir ilişki geliştiren insanı gösteriyor. Herhangi bir doğal afet karşısında korkup, somut ve biçimsel unsurlar olan güneş veya yıldızlara itaat eden, inanç değiştirme konusunda rahat davranan ilkel toplumların, Tanrı ile aralarında kurdukları ilişki böyle bir zemine dayanıyordu.

Zamanın akıp gitmesiyle birlikte değişmeyen sadece değişimin kendisi oldu. İnançlarda, dini anlayış ve algılarda ve insanın Tanrı ile kurduğu ilişki biçimlerinde elbette ki bir çok değişimler de oldu. Çünkü insan ilk defa soru sormayı öğrenmişti ve bu, bundan sonra olabilecek iyi veya kötü şeylerin başlangıcıydı. Üretecek, yıkacak, sorgulayacak, yapacak bir insan aklı ilk defa böyle oluşmuştu. Bu aşamada insan, akıl aracılığıyla Allah ile iletişim kurmaya çalıştı. Fakat buna rağmen o anlamsal derinliği idrak edecek kabiliyette değildi henüz. Geçmişten gelen dogmalar ve soyut aleme dair bir fikir edinilememesi bunun önündeki en büyük engellerdi.

Zihnin inşası, arayış içinde olan insanın sürekli değişimler geçirmesiyle oluşmuştur. Ve bu değişim bugün bile devam ediyor. İnsanın bu arayışını Ali Şeriati ‘'şoden'' yani ‘'olmak'' olarak nitelendiriyor. Zihinsel olarak insanın şoden formatına gelmesi nihai olarak onun ‘'insan'' olması demektir ki bunun için de çok çaba sarf etmesi gerekir. Ali Şeriati'ye göre kişi beşer olmaktan kendini kurtarabilirse ‘'insan'' olabilir. Bununla tam olarak şunu kastediyorum. İnsanın Allah'ı kavramsal bir soyutluk olarak algılayabilmesi ve kendi fıtratına uygun yaşaması. Bu ise yoğun bir zihinsel çaba gerektirir.

İnanç hiçbir zaman insanın fıtratına, kişiliğine ve  yaşamına ters düşmemiştir. İnsan denkleminin en büyük parçası olmuştur inanç. Bunun için insanlık tarihi boyunca çeşitli inanç biçimleri var olmuş ve insan hayatının tam merkezinde yer almıştır. Denilebilir ki insanlık tarihi aynı zamanda Tanrılar tarihidir. Mitolojiler, efsaneler ve putlar insanın kendini  Allah ile ifade etme, güvende hissetme ve şükran belirtme arayışının bir çabasıdır. Paganist, animist ve totemist inanç biçimleri bugünün modern ve bilimsel insanına her ne kadar sıradan ve düşünsel çaba açısından derinlikten yoksun görünse de; bilinmesi gereken şey bu basit ve sıradan inanç biçimleri hem bugünün insanının inanç bakımından temelini atmıştır hem de o dönemin insanlarının bir çok açıdan bir özetidir.

Kanaatimce bu konu ile bağlantılı olarak üzerinde inceleme yapılması gereken iki önemli konu vardır. Paganist insanın ilah duyusu ve bununla şekillenen yaşam paradigması. Diğer konu ise modern insanda ateizmin var oluş sebepleri ve ateizmin insanı ne kadar doğru ve gerçekçi tanımladığı. Bütün bunlar deterministik bir yaklaşımla ortaya konursa insanın ‘'dinsel kimliği'' daha iyi anlaşılabilir sanırım. 



   
2016-06-13
YORUM YAP
Yorumlarınız onaylandıktan sonra yayına verilecektir. Uygun görülmeyen yorumlarınız yayınlanmayacaktır. Yasal zorunluluk olarak yorum yapan ziyaretçilerimizin IP bilgileri kayıt altına alınacaktır. Teşekkürler...

  Bu yazıya ilk yorumu yapmak ister misiniz?



yazarın diğer yazıları