Bu sayfadaki içerik, Adobe Flash Player'ın daha yeni bir sürümünü gerektiriyor.

Adobe Flash player Edinin


GÜNDEM POLİTİKA DÜNYA EKONOMİ SPOR 01 Eylül 2016
Serdar USMAN
Serdar USMAN kimdir?
1971 Ankara doğumlu olan Serdar Usman, Mısır El-Ezher Üniversitesi mezunu. Usman, evli ve 3 çocuk babası.İngilizce ve Arapça biliyor. Dış ticaret uzmanı olan ve 17 yıldır bu mesleği devam ettiren Usman, birçok firmanın da dış ticaret danışmanlığını yürütüyor. Avrupa, Asya, Afrika ve Amerika'daki pek çok ülke ile ihracat faaliyeti yürüten Usman çok sayıda sosyal sorumluluk faaliyetinin yanında sivil toplum kuruluşlarında da görev aldı. Usman, bir diğer taraftan yerel bir gazetede 8 yıl köşe yazarlığı yaptı. Şu anda Hakimiyet Gazetesinde köşe yazarlığı yapan Usman, bunun yanında da Konya Pusula Gazetesinde ekonomi danışmanlığı yapmaktadır.
Email: [email protected]
  YAZARIN SAYFASI
Ahiret İnancımızı Tahlil Etmeliyiz -II
Geçen yazımda dünyaya sınırsızca bağlanan insanoğlunun doyumsuz hırsına değinmiş ve elinden kayıp gidecek bir hayat için kendisini bu denli paralamasının anlamsızlığına temas etmiştim.
Hz. Musa zamanında, İsrâiloğulları'nın nzkı gökten gelirdi. Bir zahmete ve sıkıntıya girmeden, Allah Teâlâ'nın lütfu ve kereminden beslenirlerdi.
Musa (as) kavmi arasında bu ilâhî yardımın kıymetini ve değerini bilmeyen cahiller çoktu. Bunlar, verilen nimetlere nankörlük ederek, 'Biz toprakta yetişen soğan, sarımsak, mercimek gibi yeşilliklerden ve sebzelerden isteriz' dediler.
Yaptıkları bu edepsizlik, gökyüzünden gelen sofranın kesilmesine sebep oldu. Ekmekleri gelmedi. Bıldırcın kuşunun etiyle kudret helvasını bulamaz oldular. Yemek ihtiyaçlarını karşılamak için toprağı işlemek zorunda kaldılar. Bahçe bellediler, tarla sürdüler, ekin ekip biçtiler. Yorgunlukları yanlarına kâr kaldı.
Musa (as) bunlar için tekrar şefaatçi oldu. Rabbine niyazda bulundu. Keremi bol olan Allah, içinde çeşitli nimetlerin bulunduğu tabaklarla dolu sofrayı gökten indirdi.
Bu sefer Hz. Musa (as) onlara yalvararak uyardı:
'Bu sofra devamlıdır. Yeryüzünden kalkmayacak ve eksilmeyecektir. Âlemlerin Rabbi olan Allah'ın sofrasında aç gözlülük etmek, hırsa kapılmak nankörlüktür.'
Musa (as) sanki onları hiç uyarmamış gibi, bu edep yoksulu insanlar, kendileri için gelen sofradan yemek aşırdılar. Dilenci karakterli görgüsüzlerin hırsı yüzünden bu ilâhî rahmet kapısı kapandı.
Bugün şöyle bir baktığımızda oldukça etkili olan bu kıssalara konu olan insanlardan bir tanesi bile kalmamış. Herkes yaşadığı dünya hayatının sonunu görmüş ve dünyaya veda etmiştir. Asıl âlemle muhatap olan bu insanların bugün hallerinden haber verememeleri karşısında etrafımıza bakınıp dünyanın göz boyayan ahvali karşısında kolaylıkla şerre av oluyoruz. Kalıcı ahiret âleminde yaşanacaklar hakkında hem kitaptan hem de sünnetten onca haber geldiği halde duyarsız davranışımızın temelinde yatan etkenleri ortaya çıkarmak gerekiyor.
Burada beni korkutan temel soruyu sizlere aktarayım. Dünyanın oyun ve eğlence menşeli hayatı karşısında kendini bu kadar kaptıran insanlığın asıl sorunu nedir?
Eğer bu sorunun cevabı iman zayıflığı ve inanç eksikliği ise, o halde bu büyük riskin altında kalarak kalıcı ahiret hayatını tamamen alabora etmenin riskini bir düşünmenizi isterim.
Allah'ın verdiği bu bedeni ve sağlığı, onun rızası yolunda değil de kendisinin nefsani emelleri doğrultusunda kullanacak kadar ucuza kaçan bir yaşam çizgisinin götüreceği ebedi felaket kaç insanı ürpertmeye yetiyor?
Etrafınıza baktığınızda her faninin kendisini daha fazla kazanmaya daha zengin olmaya sevk ettiği bir yaşam, mal ve mülk dağları arasında dünyaya gelmesinin ve sorumluluklarından uzak kalmasının temelinde yatan gerçeklerle yüzleşmekten kaçarak hangi sona ulaşmayı hedefliyoruz?
Ortada nas ve deliller bütün gücüyle gerçekleri haykırdığı halde neden insanoğlu olarak nefsani hedeflerimizin bizi yönlendirdiği batıl âlemine koşmaktan imtina edemiyoruz?
İşte beni korkutan hakikat budur. Bugün otla çöple uğraşan sıradan faniler olarak mevcut hayatımızın getirdiği renkli dalgalanmaların günün birinde biteceğini, gören gözlerimizin ferinin kaçacağını, duyan kulaklarımızın duymaz olacağını, yürüyen ayaklarımızın adım atamayacağı hale geleceğini öğrenemedik mi?
Daha ibret olarak ne bekliyoruz? En büyük ibret etrafımızdan tanıdık tanımadık onca insanın terki diyar ettiği bu yalan dünya hayatının şaşalı görüntüsünün altında bir hiç yatığını anlayamayacak kadar nasıl duyarsız olabiliyoruz?
İnsanların sırtına basa basa bir yerlere ulaşan zavallılar hiç aklınıza geliyor mu? Bir gün bu mal mülk elinizin altından kayıp gidecek, sizi çetin bir sual âlemi bekleyecek.
Bundan kaçamayacaksınız. Bundan kaçamayacağız.
O halde neyin derdindesiniz?
Daha fazla mı kazanmak peşindesiniz?
Buyurun dünya sizin olsun. Toplayın toplayabildiğiniz kadar... Yiyin yiyebildiğiniz kadar... İçin içebildiğiniz kadar...
Nasıl bir hayat yaşadıysanız ona göre karşılanacaksınız. O günün korku ve dehşetinden nereye kadar kaçabilirsiniz? Aslında hiç sahibi olamadığınız ama yaşamınız boyunca elde ettikleriyle bu dünyanın sahibiymişçesine sürdürdüğünüz hayatlarınız aslında hiçbir zaman sizin olmadı.
Rabbim kimine bol verdi. İmtihan etti.
Kimine az verdi. İmtihan etti.
Ahiret âleminde elinize gelen onca varlığın hesabını verebilecekseniz ne ala!
Ama o hesabın altından kalkma durumumuz zayıfsa vah bize vahlar bize!

 

   
2016-06-25
YORUM YAP
Yorumlarınız onaylandıktan sonra yayına verilecektir. Uygun görülmeyen yorumlarınız yayınlanmayacaktır. Yasal zorunluluk olarak yorum yapan ziyaretçilerimizin IP bilgileri kayıt altına alınacaktır. Teşekkürler...

  Bu yazıya ilk yorumu yapmak ister misiniz?



yazarın diğer yazıları
- Bir Musibet Bin Nasihatten Evladır!
- Bundan Sonrası: Tüten En Son Ocak
- Türkiye Önderliğinde İslam Ortak Birliği
- Montreux'te Sona Doğru- I