Fevzi GÜNENÇ
|
|||
![]() 1940 yılının şıra zamanında, 1 Eylül Dünya Barış Gününde Gaziantep’te doğmuşum. Öğretmenlik, metin yazarlığı, tiyatro oyunculuğu, gazetecilik, öykücülük yaptım. Sayısı 50’yi aşan sahne için çocuk oyunu, bir o kadar radyo oyunu, çocuk romanları, yüzlerce çocuk öyküsü, çocuk şiirleri yazdım. İlgi alanım çocuk edebiyatı. Ama toplumsal olaylara da duyarsız kalamadığım için sıklıkla köşe yazıları yazıyorum. Erişkinler için yazdığım edebi yapıtlarım da var. Bu bağlamda 1991 yılında Orhan Kemal Öykü Ödülü birinciliğini kazandım. Ödüller aldım bir yığın... Ulusal bir gazeteden Emekli oldum. İki çocuğum var. Ayıp olur öbürlerini saymazsam: kendileri için yazdıklarım da çocuklarım değil mi? Dünyanın dört bir bucağındaki sarı, kara, beyaz, kızıl derili olan kimileri kurşunlardan, bombalardan, kimileri açlıktan, susuzluktan, ilaçsızlıktan ölen düşlerinde bile gülemeyen, daha yaşamanın ne olduğunu anlamadan, ölen çocuklar öldüklerini bile bilemeyen çocuklar benim çocuklarım değil mi? Email: [email protected] |
|||
YAZARIN SAYFASI | |||
Doktor Hüseyin Toprak | |||
![]() Günlüğümde sözünü edeceğim ilk kişi Doktor Hüseyin Toprak... Şimdi Hangi Doktor Hüseyin bu?' diye soracaksınız. Sizin bildiğiniz bizim bir şair/yazar Hüseyin Toprağımız var. Şimdi ona bir de ortak mı çıktı?' Hayır, çıkmadı. Sözünü edeceğim doktor, işte o şair Yazar Hüseyin Toprak. 'Nasıl oldu da atmışından sonra doktor oldu' diye de sorabilirsiniz. 'Tıp mı bitirdi? Ne zaman yaptı bu işi?' Hayır tıp filan bitirmedi. Hayat üniversetesi mezunudur o. Bilgi birikimiyle bir tıp doktorunun yapamadığını yaptı, beni ağrılarımdan sızılarımdan kurtardı. 'Nasıl oldu bu iş? Hangi ağrı sızılarından söz ediyorsun?' diye sormanıza geldi sıra. Yeni telefonumdan söz etmişitim size. Artık yürürken ansızın çalıverdiği için açıverdiğim telefonuma bakıp 'İhtiyar, telefonun da senin gibi yaşlanmış...' diye söz atamayacak yoldan geçen delikanlılar bana. Yeni telefon aldım ama onca çok ayrıntısı var ki, üstesinden gelebilirsen gel. O kadar ki, beni arayıp soranlarla bile iletişim kuramıyorum. 'Neden?' derseniz teknoloji özürüm yüzünden. Telefonun kullanıılışını kendi kendime öğreneceğim diye onu sessize almamış mışım? Son birkaç günden beri her akşamüstü yürüyüş niyetine hastaneye gidiyorum. Doktorum yüksek tansiyon teşhisi koydu. Gerekli ilaçları verdi. Bir de kart düzenledi. 10 gün kadar 'acil'e uğrayıp tansiyorumu ölçtüreceğim. Ölçümü bu karta işleteceğim. Dünkü gidişimde, yol boyunca bedenimi bir ağrı-sızıdır kapladı. Her beş-on adımda bir vücuumun bir yeri kasılıyor, bana acılar veriyor ki, acı derim size. Buna bir de her sabah uyanınca bana bir sevgili gibi sarılan, sevgisinin aşılılığından 10 dakika kadar ayaklarımı sonk zonk zonklatan kramp'ımı ekleyince karar verdim: Hazır tansiyon ölçtürmek için gelmişken şu krampıma da bir ilaç alayım, dedim. Bunun için kan vermem, kan tahlili sonuçları için de bir saat beklemem gerekirmiş. Bana 'Bir saat okuyup yazmayacaksın' diyeceğinize öl deyin daha iyi. Çaresiz bekleyeceğim. Zamanımı değerlendirmek için, acilin bahçesindeki bir baka oturup yine yeni telefonumu kurcalamaya başladım. Telefonu kurcararken baktım bir numaradan sürekli aranmışım. O numaraya ulaşmayı bir şekilde başardım. Karşımdaki ses hal hatır sordu. Sözüm ona kendisini tanımış gibi bozuntuya vermedim. Ama az sonra foyam meydana çıktı. 'Sen benim sesimi nasıl tanıyamaazsın ey dost!' diye sitem ediyordu karşımdaki ses. Ah, be! Dünya güzeli insan Hüseyin Toprak değil miymiş meğer bu?' Toprak kardeşim her yaz mevsiminde Gaziantep'ten kaçar. İskenderun denizi civarında bir yazlığı var. Orada geçirir günlerini. Sanırım yayla gibi de serin bir yer ki, göresimek aklına bile gelmez uzun zamandan beri yaşadığı kenti. Kenti arayıp sormaz ama dostlarını telefonla arar. Ne mutlu bana, o şanslı insanlardan biri de ben'im. Bu telefon görüşmemizde kendisiyle iki haneğini belini kırdık.. 'Ne var ne yok sorusuna, 'kramp'ımdan söz ederek yanıt verdim. Hemen öneride bulundu: 'Muz ye, bol bol muz ye...' Doktorumun bana şeker içeren bütün meyveleri yasakladığını söyledim. 'Sen doktoruna boş ver. Damdan düşenin halinden sadece damdan düşen anlar. Sen muzu ye, gerisine karışma.' Dedi. Zaman doldu. Kan tahlilimi aldım. Doktoruma gittim. Doktorum kan tahlilimde 'krampla ilgili bir bulguya rastlanmadığını' söyledi. O zaman acildene çıkar çıkmaz OLİ'den bir kilo muz aldım. Onca muzu her zaman varsıllar alacak değilller ya. Bu kez de ben kendime bir hovardalk yapayım' dedim. Eve gelince, şekerli meyve yeme yaşağıma aldırmadan birkaç muzun birden canına okudum. Gece boyunca, şu kramp denen illet bana bir selam versin diye bekledim. Vermedi. Geç vakte kadar yazıp çizdikten sonra uyudum. Sabah oldu uyandım. Her gükü gibi artık kapı komşum saydığım 'kramp'ımın beni yoklamasını bekledim. Yok. Arayıp sormadı. Gülümseyerek sevgi ve gönül borcu dolu bir selam yolladım ona güvercinlerle. Bununla da yetinmedim. Giydirdim kuşattım doktor ilan ettim GASED'in ilk kurucusu olan bu şair/yazarı. Sırtına ipek işlemeli bir libas ile başına da yeni doktorların başına geçirdikleri kepi geçirdim. Hüseyin Toprak arkadaşım, doktorumdu artık benim. Haydi güzel dost, kaldır kadehini doktorluğunun oruruna: Prosit!.. SUYA DAMLALAR/FEVZİ GÜNENÇ |
|||
![]() ![]() ![]() |
|||
2016-06-26 | |||
|
|||