İlhan NEZOR
|
|||
İlhan NEZOR kimdir? 1968 Trabzon doğumlu.Eğitimci bir ailenin çocuğu olması hasebiyle güzel Anadolu'nun muhtelif yerlerinde bulunma ve farklı kültürlerden istifade etme imkanı buldu.Lise yıllarından itibaren çeşitli yerel ve ulusal gazetelerde şiir,makale ve araştırmaları yayınlanmış olup an itibarı ile,Teknokule-En Politik- Epruli -Manşetto ve Bendeyazarım.com'da günlük makaleleri yayınlanmaktadır.İnşaat teknikeri ,evli ve iki erkek çocuk babası... Email: [email protected] |
|||
YAZARIN SAYFASI | |||
İnorganik Düşünceler: ''İngiliz Aklı…'' -3 | |||
Kendisine has üslubu ile olayları değerlendiren ve bazı kesimlerce de Osmanlı Tarih araştırmalarının yaşayan ‘otoritesi‘ kabul edilen Prof İlber Oltaylı, 2011‘in Mart ayında Londra‘da bir konferansa katılır ve yaptığı konuşmada ‘Bam Teli' diyebileceğimiz şu önemli notu düşer: 'ABD'nin dünya politikasını kontrol eden İngiltere'dir. ABD'de önemli kararlar İngiliz diplomatların kararıyla alınır. Ve onların izni, haberi olmadan adım atmaları mümkün değildir. Fransa ve Almanya'yı harcayabiliriz ama İngiltere'yi asla'
Günümüzde bir ‘Cermen‘ ırkı olarak bilinen ‘Anglo-Sakson' tanımı ‘İngiliz'anlamında kullanılmaktadır.'Dünyayı parmağında oynatan güç' olarak bilinir.Dolayısıyla ABD‘yi yönetenler ‘Anglo-Sakson Aklı' dır denilebilir.Bu öyle bir akıldır ki,tarih boyu suya sabuna dokunmadan toplumları çok iyi analiz eden bir birikime sahiptir ve hep perde arkasında kalıp kuklaları oynatarak neticeye varmaktadır. İngiliz Aklı‘nın tarih boyu özellikle, Afrika ülkelerini sömürgeleştirdiği,yer altıve yer üstü kaynaklarını kullandığı bilinen bir gerçektir.Afrika ve Ortadoğu‘da yaptıkları zulumler insanlık tarihinde yüz karası olarak yerini almıştır.Bu akla karşı en çetin mücadeleyi Cennetmekan Abdülhamid Han vermiştir.Öyle ki,Osmanlı topraklarına dalıp gizlice paralı Müslüman asker toplamaya çalışanİngiliz‘lere karşı Sultan Abdülhamid ,İngiliz Ordusu'na katılmak isteyen Türk subaylarını yakalayıp, sürgüne göndermiştir. Bu nedenledir ki'İngiltere mağlup edilmedikçe muzafferiyetten değil, muvaffakiyetten bile bahsetmek abestir.' demek suretiyle tarihe not düşmüştür. Abdülhamid Han gibi basiretli idarecilerden yoksun ülkelerde ise Güney Afrika‘da Müslüman halk ve Hintli-Filipinli Müslümanlar'ı Hollandalılar‘la girdikleri savaşta nasıl İngiliz üniforması ile cepheye sürdüklerini tarih kayıt altına almıştır.Yıllardır içinde boğuştuğumuz Türk-Kürt, Sünni-Alevi, Laik-Anti laik diye bölüp birbirimize düşmemize sebep olan aklı işte bu akıldır. Şimdi denilebilir ki, ' İngilizler bu kadar akıllı da biz neden onların bu tuzaklarına yem olacak akıldan yoksunuz?' Evet yerinde bir soru..! Bu soruyu şöyle cevaplayabiliriz. Evvela bilmemiz gereken, Anglo-Sakson Aklı tarih boyu ‘Algı Operasyonlarını' çok iyi oluşturmuş ve yönetmiştir.İbret verici bir örnek verelim: 'Kenya'da İngiliz hakimiyetinin olduğu zamanlarda bir mahallede bir İngiliz öldürülüyor. Mahallede yüzlerce insan yaşıyor ve İngiliz Hükümeti mahallenin tümünün idam edilmesine karar veriyor. Aldığı bu karara yüreği dayanmayan Kralice Elizabeth 20-30 kişinin affedilmesini istiyor ve o 20-30 kişi dışında herkes idam ediliyor. Ama akıllarda kalan Kraliçe'nin ne kadar asil ve soylu bir davranış gösterdiği oluyor' Bu pasajı tekrar takrar okuyun. Öyle zannediyorum ki, sizler de benim gibi bir kasaba halkının katledilişine değilKraliçe Elizabeth'in merhamet edip 20-30 kişiyi affettiğine odaklanmış olmalısınız.Evet akıllarda kalan Kraliçe'nin bu soylu ve asil davranışı olmalı değil mi ? Tarih boyu yaptıkları bütün katliamlarda kendilerini aklamayı başarmışlar ,ne kadar asil ve soylu davranışlar sergilediklerini hep ön plana çıkarmış ve kabul ettirmişlerdir.İngiliz bir hamlede birkaç sonuç almayı severler. İngiliz‘ler şunu çok iyi bilir, Algı yönetiminde hedef kitle veya kişinin değerler sistemiyle ve tutumlarıyla kesinlikle çatışmamak gerekir. Değerler sistemi önemli bir süzgeçtir ve bu süzgeçten geçilmediği takdirde algılamayı yönetmek mümkün olmaz. Global şirketler, iletişim çalışmalarında ' global düşün, yerel hareket et' ilkesini benimsemişlerdir. Bu ilkeden hareketle bulunduğu ülkenin çeşitli yörelerinin dahi değer sistemlerine ve kültürel farklılıklarına saygı göstermeye büyük önem vermektedirler. Bunun içindir ki içimizdeki bunca haini fark edememekteyiz.Çünkü , değerler sisteminin kilit taşı dindir.Algıda başarılı olmak isteyen bir iletişimci dindar veya inançlı olmak zorunda değildir, ama iletişim faaliyeti içinde bulunacağı ülkenin insanlarının inanç kodlarını, dini sembollerini anlamak ve onlara saygı göstermek zorundadır. Ülke insanın gelenek ve göreneklerine aşina olması gerekir.İşte bize duydukları bu sembolik saygı onları masum göstermeye yetmektedir.Dolayısıyla bu masum ve bizdenmiş gibi görülen bu akla tepki veremiyor ve benimsemek,onların politikalarına onay vermek zorunda kalıyoruz. Oysa dinimiz akıl üzerine inşaa edilmiş ve onlarca ayette ' Hiç akletmez misiniz...? Hiç düşünmez misiniz...? Ey akıl sahipleri ..? ifadeleriyle dikkat çekmektedir. Anglo-Sakson Emperyalist yapı, bir ülkeyi istikrarsızlaştırmak veya bir iktidarı devirmek istediğinde ülke içinde kimi müttefik olarak seçeceklerini konjonktüre göre ve amaca en uygun biçimde belirlemektedir. Biz bu konuda adeta ‘Anglo-Sakson Aklın‘ labratuvarı gibiyiz. Hatırlayalım,1980 öncesinde Ecevit iktidarına karşı TÜSİAD'ı; 28 Şubat'ta Erbakan‘a karşı medyayı ve askeri; 2004-2007arasında ulusalcı güçleri; Gezi olaylarında küresel sermaye ve belli medyayı;Aralık 2013'te ise iktidarla güç savaşı yaşayan belli bir yapılanmayı , cemaati harekete geçirmişlerdir. Türkiye‘de 17 Aralık'la başlayan süreç aynı anda adeta bir ‘Dip Dalga' hareketi şeklinde özellikle müslüman coğrafyada bir takım yapısal değişiklikleri beraberinde getirmiştir. Acaba bunlar tesadüf müdür? Asla... Eski ABD Başkanı Ayzınower'in sıklıkla ifade ettiğim şu tespitini hatırlamak gerekiyor: 'Politikada asla tesadüflere yer yoktur.Eğer toplumları sarsan bir olay vuku buluyorsa bilinsin ki o önceden hazırlanmış ve yürürlüğe konmuştur.' Dolayısıyla , Türkiye'de 17 Aralık operasyonuyla başlayan süreç, Mısır'da darbeciSisi‘nin' İhvan hareketini‘ terör örgütü olarak ilan etmesi tesadüf olabilir mi? Aynı şekilde, Libya'da hükümet güçleri ile muhalif gruplar arasındaki çatışmaların hızlanması bir tesadüf sonucu mudur?. Tunus'ta ‘Nahda Hareketini‘ iktidardan uzaklaştırmak ne kadar tesadüftür? Lübnan'da Sünni veŞii gruplara yönelik bombalı saldırıların artışı , Irak'ta bombalı eylemler veSuriye'deki çatışmaların halkın özgürlük mücadelesi olmaktan çıkarılması da ne kadar tesadüftür? Netice olarak Türkiye'de Tayyip Erdoğan‘ın iktidardan uzaklaştırılması için başta Gezi Olayları olmak üzere oluşturulan hadiseler tesadüflere bırakılabilir mi? Yahudi Kerry ve Ermeni Lavrov‘un başını çektiği ortak akıl ,İslam karşıtlığını artırmak,Sünni İslam‘ı vahşetle anılır hale getirerek Ehli Sünnetakımların önünü kesmek,kendi ürettikleri ve Yahudi bir Haham‘ın 'Bizim için büyük bir nimet' dediği DAİŞ ile Ortadoğu sistemini Anglo- Saksonçıkarları uğruna Büyük Ortadoğu‘ya dönüştürmek çabası içerisindedirler. Bölge nüfusunu göçe zorlayarak İsrail'in güvenliği için küçücük kanton devletler oluşturmak amacı taşımaktadır.Suriye ve Irak‘ta her gün yeni bir devletçiğin oluşumuna şahit olmaktayız.Netice olarak ; Batı argümanlarına başkaldırma potansiyeli olan İslami direnişi ortadan kaldırarak enerji kaynaklarını kontrol etmek istemektedirler. ‘Bir Ekonomik Tetikçi'nin İtirafları' kitabının yazarı John Perkins , Anglo-Sakson İngiliz Aklı‘nın bütün bunları nasıl kontrol ettiğini şöyle açıklamaktadır: 'Kendi otomobilini üretemeyen ülkeye borç verip otobanlar yaptırırız. Sonra onlara arabalarımızı satarız. Sonra bankalarını satın alırız. O bankalardan halka ucuz krediler verip daha çok araba almalarını sağlarız. Böylece verdiğimiz o krediyi arabamızı satarak geri alırız, hem de faiziyle. O ülkeye dünya bankası ya da kardeş kurumlardan kredi ayarlarız. Ayarlanan kredi 'ASLA' o ülkenin hazinesine gitmez. O ülkede ‘proje‘ yapan bizim şirketlerimizin kasasına girer. Enerji santralleri, sanayi alanları, limanlar, dev havayolları yapılır. Aslında insanların işine yaramayan bir yığın beton. Bizim şirketlerimiz kazanır, o ülkedeki birileri de nemalandırılır. Toplum bu düzenekten hiçbir şey kazanmaz. Ama ülke büyük bir borcun altına sokulmuş olur. Bu o kadar büyük bir borçtur ki, ödenmesi imkansızdır. Plan böyle işler. Sonunda ekonomik danışmanlar/tetikçiler olarak gider onlara deriz ki; 'Bize büyük borcunuz var ödeyemiyorsunuz. O zaman petrolünüzü satın, doğalgazınızı bize verin, askeri üslerimize yer gösterin, askerlerinizi birliklerimize destek olmaları için savaştığımız bölgelere gönderin, Birleşmiş Millletler de bizim için oy verin! Elektrik, sukanalizasyon sistemlerinizi özelleştirin! Onları Amerikan şirketlerine ya da diğer çok uluslu şirketlere satın...' Sosyal hizmetleri, teknik sistemleri, eğitim kurumlarını, sağlık kurumlarını hatta adli sistemleri ele geçiririz. Bu, ikili, üçlü, dörtlü bir darbeler serisidir.' ( John Perkins-Bir Ekonomik Tetikçi'nin İtirafları' ) İsterseniz bütün bu yaşananlar ve yazdıklarımızı felsefi bir perspektiftenbakarak sonlandıralım; Aristo‘nun İskender‘e Öğüdü Büyük İskender, felsefenin duayeni sayılan Aristo'ya bir mektup yazar. 'Zapt ettiğim topraklardaki insanları tahakkümüm altında tutabilmek için neler yapmalıyım?' diye görüş beyan eder; 1- Ülkenin ileri gelen insanlarını sürgüne mi göndereyim? 2- Ülkenin ileri gelen insanlarını hapse mi atayım? 3- Ülkenin ileri gelen insanlarını kılıçtan mı geçireyim? Aristo'nun cevabı : 1- Sürgünde toplanıp sana karşı başkaldırırlar, 2- Hapishaneler militan yuvası olur, kontrolden çıkar, 3- Onlardan sonraki kuşak intikam hırsıyla büyür, tahtını sallar. Çözüm olarak şu nasihati verir: 'İnsanların arasına nifak tohumları ekeceksin, birbirleriyle savaşınca hakem olarak kendini kabul ettireceksin, ama anlaşmaya giden bütün yolları tıkayacaksın. ' Bugün İngiz Aklı‘nın yaptığı da budur... Artık uyanık olmak durumundayız... İlhan NEZOR |
|||
![]() ![]() ![]() |
|||
2016-07-01 | |||
|
|||