Ülkünün sözlük anlamı ‘'and'' ve ‘'uzak hedef'' anlamına gelmektedir.
Ne yazık ki şimdilerde anlamının dışında amaçlar doğrultusunda boy gösteriyor.
Ülkücü demek, vatanını, milletini, dinini canı pahasına koruyup yaşatan muhafazakar kesim demektir. Günümüzde ise ülkücüleri üç başlık altında gösterebiliriz.
Kandırılmış milliyetçiler, kişisel çıkarcılar ve az da olsa hakiki ülkücülerdir. Politikada sıkça eksen kayması görülmektedir.
Buna sağcı partinin sola veya solcu partinin sağa kaymasını hatta amacının dışına çıkmasını örnek olarak verebiliriz.
Bir de hem komünist hem de milliyetçi olduğunu söyleyenler var ki kendilerini sadece gülünç bir duruma düşürüyorlar.
Aslında bu kesim kategorize olmak istemeyen, orta yolu bulan ve vatanını seven bir kesimdir. Ancak ne yazık ki o işler öyle olmuyor.
Bahsi geçen bu kandırılmış milliyetçilerin en büyük hatalarından biri Türkçülüğü yanlış anlamış olmalarıdır.
Türk olmayanları aşağı görmek veya topyekün düşman bilmek tıpkı Yahudiliğe benziyor. Zira Yıldırım Bayezid Han'ın annesi türk değildi.
İstiklal marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy'un babası ise Arnavuttur. Bu örnekleri pek tabi çoğaltabiliriz.
Asıl mesela Atsız'ın da dediği gibi ‘Bayezid veya Mehmet Akif kadar türk olabilmektir.
Osmanlı'ya komünizmin gelmesinde elbette en büyük pay Ruslarındır.
İki taraf 1639-1917 yılları arasında 14 kez savaş yapmıştır ve bu savaşlar toplam 49 yıl sürmüştür.
Yani bu 18 yılda bir savaşa tekabül etmektedir. Hangi iki millet bu kadar çarpışmış ki arasında.
Tabi kaçınılmaz etkileşimler de olmuş.
Sonuç olarak ülkemizde komünizm baş göstermiş ve yakın tarihimizi derinden etkilemiştir.
Bizim bilinçaltımıza yerleşmesi gereken asıl fikir ‘'Ülkücülük ocakla, partiyle kandırılıp kullanmak için değil, dinini, vatanını, ecdadını ve namusunu ilelebet yaşamak ve yaşatmaktır'' düşüncesi olmalıdır.
|