Türkiye'nin, Suriyelilere vatandaşlık vermesiyle, hem Türk hem de Suriye vatandaşı olacak bu insanların uğradıkları mağduriyetler ile ilgili söz söyleme hakkı olacak elbette.
Türkiye, 1961 in Türkiye'si değil artık. Ne olmuştu o yıllarda? Tarihin en büyük zalimlerinden Suriye Başkanı Hafız Esat, Türklerin Suriye'deki binlerce dönümlük arazilerine el koymuştu da bizim Menderes hükümetine karşı aslan kesilen, tasmalarının ipini batılı puştlara teslim etmiş ihtilalcı hain subaylarımız, ‘yurtta sulh, cihanda sulh' aldatmacası gereğince ‘fare' ye dönmüşler, ‘eh ne yapalım, biz de Suriyelilerin üç beş dönüm arazilerine el koyarız' demekle yetinmişlerdi.
Aynı zihniyetler, misak-ı millî sınırlarımız içinde bulunan Musul'u, Kerkük'ü, Halep'i, Ege'deki 12 Adaları da peşkeş çekmemişler miydi? Şimdi emperyal güçlerin bir başka hedefi de, Suriye'nin kuzeyinde bir PKK/PYD koridoruna zemin hazırlamak.
Geçmişte bizi Suriyelilere, Suriyelileri de bize kötü gösterenler, aramıza mayınlar döşeyenler, şimdi de PKK/PYD yapılanmasını güçlendirmeye çalışıyorlar. Vatandaşlık verilmesi planlanan Suriyelilerin tamamının aynı bölgeden olması dolayısı ile Türkiye, gerektiğinde bölgede kendi vatandaşlarının haklarını koruma konusunda söz hakkına da sahip olacaktır.
Rusya da, Kırım, Ukrayna ve Kafkaslarda aynı oyunlarla söz hakkına sahip değil mi? Suriye'de bu kadar kişinin ölümünden ve sürgün hayatından sorumlu bir Beşşar yönetiminin, artık iktidarda kalması mümkün değil.
Beşşar'ın davetiyle bölgeye gelen Rusya ile PKK/PYD terör örgütünü destekleyen ABD ve AB ülkelerinin çıkarları, Türkiye'nin zayıflatılmasındadır. Allah'a çok şükür ki Türkiye, o 5 sente muhtaç, zayıf, teslim olmuş bir ülke değil artık. Ülkemiz, bu kadar terörle mücadele içindeyken, Rusya, İsrail ve Mısır ile ekonomik krizler yaşarken bile, 2016 yılının ilk çeyreğinde ihracatını %15 den fazla arttırmış, ithalatını da %5 den fazla azaltarak cari açığını önemli miktarda azaltabilmiş, kendi savunma sanayini ve uzay teknolojisini geliştirmiş bir ülkedir.
Batı ülkeleri, mevcut şartlarda kendileri çok az sayıda mülteci kabul edebilirken, Türkiye'nin bu kadar mülteciye kucak açmış olmasını da anlayabilmiş değiller. İçimizdeki muhalifler, mevcut durumumuzu ideolojik olarak değerlendirip, geleceğe adeta at gözlükleri ile bakıyorlar.
Tüm Suriyelilere vatandaşlık verilmesi ile Tayyip Erdoğan'ın, fazladan üç milyon oy alacağını korkuyla yayıyorlar. Oysa üç milyona yakın Suriyelinin içinde, oy verecek seçmenlerin sayısı yediyüz bin bile değil. Zaten iki seçim sonra, siyaset arenasında kimler kalacak? O da belli değil. Ama vatandaşlığın verilmesiyle uzun vadede,
Türkçe öğrenmiş 3 milyon Suriyeli dostumuz, ticareti de müteahhitlik hizmetlerini de bizimle paylaşacak, turizmde de bütçemize katkılar sunacaklardır.
Sözün özü Türkiye, Suriyelilerin tamamına Türkçe öğrenmeleri ve teröre bulaşmamaları şartlarıyla, kesinlikle vatandaşlık vermeli ve onların Suriye'deki haklarını da korumalıdır. Bu durumu korku yayarak istismar etmek, çok yanlıştır. Bu mücadele, HAK ile BATIL ın, HİLAL ile HAÇ ın bitmeyen mücadelesidir. Batılın yükselişi durmuş ve hatta hızla düşmeye başlamıştır. Sonunda kazanan kesinlikle ‘HAK' ve ‘HİLAL' olacaktır. Mutlu ve umutlu. Kalın sağlıkla...

Ahmet Laz [email protected]