Bu sayfadaki içerik, Adobe Flash Player'ın daha yeni bir sürümünü gerektiriyor.

Adobe Flash player Edinin


GÜNDEM POLİTİKA DÜNYA EKONOMİ SPOR 29 Temmuz 2016
Osman TATLI
Osman TATLI kimdir?

Email: [email protected]
  YAZARIN SAYFASI
Delibal: Aşk Dayatması
Kapitalist sistemin en çok sömürmeyi sevdiği malzeme aşktır. Aşk insani bir duygu oluşu, evrensel bir özellik katıyor. Aşkın bir tanımı, sınırı, bir yaşama tarzı ve felsefesi olmaması belli bir toplumu ve kültürü aşan özellik katmaktadır. Aşk acı ile başlayan, mutlulukla devam eden ve hüzünle sonuçlanan bir duygu yoğunluğu olunca, her insan aşkın okyanusunda kendisine bir damla buluyor. Herkese düşüne bir damla olunca, insanın bu insani duygusunu sömürmek ve faydalanmakta kolaylaşmaktadır. Yani aşk bir ticari metaya dönüşümü ve dönüştürülmesi kapitalist sistem için kolaylaşmaktadır.

Aşk, satar; aşk izlettirir, aşk para kazandırır; aşk kolay duygulandırır ve malzemeyi cazip hale getirir. Modern hayatın insanla kedi gibi oynamasının basit ama derin söylemi bunlar. Her insan aşka ihtiyaç duyar; aşkı arar veya kendince bir aşk girdabına kapılır. Bu hayatın insana sunduğu doğal bir hediyedir. Konumu ise bu güzel ve anlamlı hediyenin pazarlanmaya dönüşmesidir. Aşk, pazarlamacıların eline düşünce, insanlar nasıl bir aşk yaşacağına karar veremez oldu. Duyguları ve aklı karıştı. Sanallığın bir uzantısı olan sinema, aşkı hep en güzeli ile resim ediyor. Kendisine hayran bırakan, özendiren, derin hisler uyandıran, kendi aşk yaşayışını yetersiz gösteren ve gördüğünü yaşamayı isteten bu rengârenk tablo,  maalesef gerçeğin yansımasından uzak, aldatıcı bir yansımanın ürünü.

Sinema tarihi aşk üzerine kurulu dersek yanılmayız. Çok popüler olan aşkın sinemanın parçasına dönüşmesi de doğal görmek gerekiyor. Sorun aşkın sinemanın parçasına dönüşmesinde masumiyetin yitirilmesidir. Aşk ve cinsellik satar anlayışı, aşkı en iyi nasıl pazarlayabiliriz, anlayışı ile filmlere yansıyan yönüdür. Yapımcılar, seyircide duygu uyandırmak, ağlatmak, kendini bulmasını sağlamak adına aşkı aşk olmaktan çıkaracak bir serüvenin içine attılar. Dolaysıyla yapımcının gözündeki aşk para kazandırıyor mu iken, seyircinin gözündeki aşk, ne muhteşem şey, bende böyle bir aşk yaşamalıyım ya da kırık kalplerde yatan aşkı alevlendirilmesidir.

Aşk filmlerinde şu çıkmaktadır: yapımcının/yönetmenin aşk algısı ile seyircinin filmde edindiği aşk algısı ciddi farklılıklar görülmektedir. Yapımcı/yönetmen para kazandıracak bir aşk algısının peşinde bir senaryo çalışması yapar. Argümanlarını toplarken, insanın doğal/insani ihtiyacı olan aşkı, insanın zaafı olarak kullanır. Ki aşk insanın karşısında aciz kaldığı, kendini savunmasız hissettiği en derin duygudur.

Türkiye sinemasında da aşk, her yönüyle işlenmeye çalışan önemli bir argüman, bazen uyarlamalarla, bazen batı özentili temalarla nadir de olsa yerel konular arasında seçilmektedir. Genel olarak söyleyebiliriz ki Türkiye sinemasında aşk teması batı kültürü eksenli işlenmektedir. Yerel kültürün izlerine rastlamak zordur. Azınlığa hitap edince de toplum genelinde ilgi görmediği gibi izleyenlerde de kalıcı izler bırakmamaktadır. Yukarda da değindiğimiz aşk algısını yerli yapımcı ve yönetmenler içinde söyleyebiliriz. Şu farkı da dile getirmek gerekir. Batıdaki aşk algısı, batılıların kültürel yapısına ve yaşayışına hitap ettiğinde orta da absürt öğeler azalmaktadır. Biz de ise filmlerdeki aşk algısı batılıların yaşam biçimine göre senaryolaştırılmaktadır. Kültürümüze ve yaşam biçimimize ters düştüğünde, seyirciye hitap etmemektedir. Ortaya çıkan özentili aşk algısı, zihinleri ve duyguları bulandırmaktan öte bir şey vermiyor seyirciye. Seyirci gerçeklikle, ekrandaki aşk arasında kalmakta, ekrandakinin aynısının beklentisi içine girince var olan ilişkilerde sorunlar görünmeye başlamaktadır. Ekranda gördüğünün aynısını yaşama arzusu, hırsı karşıdaki partnerin beklentileri karşılayamamasından dolayı duygusal yaralar ortaya çıkarmaktadır.  Hayalleri sürekli meşgul eden sanal aşk, seyircileri gerçek hayattan koparmasının yanı sıra psikolojik sorunları da beraberinde getirebilmektedir.

Türkiye sinemasında aşk dediğimiz gibi uyarlama ve özenti üzerine kurulu senaryolarla karşımıza çıkmaktadır. Konu edineceğimiz 'Delibal' filmde bir uyarlama aşkı konu edinmektedir. Uyarlama filmlerin algıdaki tahribatın daha fazla olduğunu hatırlatmak gerekmektedir. Uyarlama filmler, seyirciyi yabancılaştırmaktadır. Kendine ait olmayan duyguyu, kendine ait hissetme dayatması seyircinin karşısına çıkarılmaktadır.

Aşkın en cazip hali ve sarhoşluk dönemi gençlik dönemi olacak ki filmimizin kahramanları da üniversite öğrencileri. Birbirinden zıt denilecek karakterler. Fulya, fakir bir ailenin idealist bir kızı ve babasının üzerine yüklediği sorumluluğu altında ezilmeden ve kendini geleceğine adayan bir karakter. Babanın etkisinde olan ve babanın yönlendirilmesine direnmeden teslim olmuş bir Fulya var karşımızda. Kendine ait olanı değil, babanın çizdiği bir hayat yaşıyor. Baba, büyük kızının yaşadığı aşkın başarısız olmasını, kendisini dinlememesine bağlamış ve kızına mesafe koymuş. Babanın iletişimsizliği iki kızı anneye düşkün yapmış. Baba ortada dolanan ve işlevi olmayan bir pozisyon biçilmiş. Baba kız iletişimin olmadığı bir mekânda kızlar, önlerine çıkan alternatifleri değerlendirmektedir. Fulya'nın, Barış'a nasıl âşık olduğunu anlamadığımız gibi, çünkü Barış'ın ilanı aşk esmasında üniversitenin ortasında Barış'la bir seks yapmadığı kalmıştı. Kısacası karışımızda canlı ve hareketli bir Fulya olsa da ailesi sorunlu olması aşkı kilitlemesine neden olmaktadır.

Barış: sorumsuz, gününü gün eden, kafasına bir şey takmayan, maddi sıkıntısı olmayan, hobi olarak müzikle uğraşan ve babasının yolundan giderek mimarlık okuyor. Gördüğümüz üzere mezun olunca da babasının şirketinin başına geçecek bir aday. İki derdi var: birincisi müzik, ikincisi ve en önemlisi aşk. Birde film sonunda öğrendiğimiz psikolojik bir hastalığı var. Aile içi ilişkiler iyi; çünkü anne ve baba yaptığı hiçbir şeye karışmıyor, müdahale etmiyorlar. Kendisi hal etsin anlayışı baskın geliyor. Baba ve anne ile paylaşımları iyi, konuşmakta ve kendini ifade etmekte sorun yaşamıyor. Fulya'nın tersi bir yaşam biçimi var.

Fakir ve zengin aşkı sinemamızın kısır döngü konusu; neyse ki bu defa araya ağalar girmiyor. Aşk için uyum gerekli midir? Son dönem kitap ve filmlerde gerekli olmadığı üstüne basıla basıla anlatılıyor. Burada da uyuma gerek yok, aşk varsa sorunlar bitmiştir. Filmin ortalarında aşkın yeterli değil de biraz anlamaya da gerek olduğu havası estirilse de anne aşk acı demektir. İkinci bir şansım olsa sevgiyi değil, aşkı yaşardım, aşkın peşinden koş repliği Fulya'yı gaza getirdi. Bu gazla da babaya kalbimin sesini dinleyeceğim repliği, seyircinin gönlünü hoş etmeye aday olsa gerek. Günümüzün moda cümle kalıbı 'yüreğinin/kalbinin sesini dinle ya da nereye götürürse artık' kulağa hoş gelen ama içi bir türlü doldurulamayan bir söyleme dönüştü. Hoş filmlerde ve kitaplarda kurgu hep iyiye götürüyor. Kötüye götürse zaten bu kalıplaşmış cümle kullanılmaz ya. Baba için hayatın acımasız gerçekleri vardır; kalbimin sesini dinliyorum gibi şeyler anlamsız gelir. Kızımız da babası olmadan evlenir. Yetenekli damat babayı ikna eder, kızının evine getirir. Nasıl ikna etti, yönetmenin sırrı; keşke sır olarak kalmasaydı, çünkü toplumda böyle çok vaka var örnek alınırdı.

Konu algı olunca, aşk konusuna fazla dalamayacağız, gelelim filmin algı kodlarına:

·  Maddi durumu kötü olan ailelerde iletişim sorunu vardır. Baba otoriter, anne çaresizdir. Baba asıp keser; anne çocuklarına merhamet duygularıyla durumu yumuşatmaya çalışır. Baba soğuk ve kötü polis rolündedir. Anne sevecen, güler yüzlü ve iyi polis rolündedir.

·  Zengin ailelerde iletişim sorunu yoktur. Baba ve anne aşk ile evlenmiştir. Tartışmazlar, birbirine saygı duyar, birbirini dinlerler. Çocuklarıyla arkadaş gibidirler. Çocuklarının kararlarına karışmazlar. Çocuk bildiği gibi hareket etmesini, nasıl olsa yola gelir, kendi kararını verir.

·  Fakir ailelerde aşk bitmiştir, tek dert gelecek/para kaygısı vardır.

·  Fakir aileler, çocuklarının kendi hayatlarında söz hakkı olmasına izin vermezler. Çocuk için en iyi ve doğru kararı baba ve anne verir.

·  Fakir aile çocuklar baba korkusundan dolayı yalanlara başvururlar; ama zengin aile çocukları yalan söylemez. Çünkü baba anlayışlıdır; güler yüzlüdür, sevecendir. Fakir aile babası ise sinirli, asabi, soğuk, ters, anlayışsızdır. Çocuğuna sarılmak bile zor gelir.

·  Fakir kız güzelliğiyle zengin erkeğin ilgisini çeker. Çekim gücü fizikseldir. Yoksa zenginin dünyasında yeri yoktur. Güzelse aşk yaşanabilir.

·  Fulya'nın en yakın arkadaşı gaydır. Nedense yakın bir kız arkadaş yoktur. Böylece gay günlük hayatın bir parçası olarak sunulup, durum normalleştirilir.

·  Zenginler sanatla uğraşır, gece hayatı vardır, bol bol içi tüketir. Fakirinse böyle bir eğlence hayatı yoktur; fakir sürekli çalışmak zorundadır ve bu tür eğlenceler için parası yoktur. Fakir kızların gece dışarı çıkması yasaktır, tehlikelidir. Kaybedecek değerleri vardır. Zenginin böyle bir değer yargısı yoktur.

·  Aşk, insanın yaşantısını değiştirir. Fulya'nın gece hayatına katılması, çok içip sarhoş olması.

·  Aşk, isyankârlıktır. Aşk kontrolsüz bir duygudur, insana her şeyi yaptırır. Fulya'nın babasına isyan etmesi ve ideallerinden vazgeçmesine kadar gelmesi.

·  Aşk, her şeydir; ama yeri geldiğinde en önemli şeyleri gizlemek adına sana zarar vermemek deyip, intihar etmektir. Aşk her şey ise neden beraber üstesinden gelinmeye çalışılmaz, intiharla sevgili yalnız bırakılır. Sevgili geri de yalnız kalınca daha mı mutlu olacak?

·  Kız, babaya isyan etse de baba en sonunda koşullara teslim olur. Çünkü yaşlanmıştır, yalnız kalmıştır. Evlat hasreti de eklenince onaylamadığı evliliği kabullenir.

·  Bir kız ya da bir kişi aşkta başarısız oldu diye, herkes başarısız olacak, mutsuz olacak diye bir şey yok.

·  Sanal aşkta, hiçbir zaman evliliğin gerçek yüzü yansıtılmaz, hep hoş ve romantik yönü vurgulanır.

·  Aşkları ayırmak için kaza ve hastalık olacak ki kadın ya da erkek gözyaşlarına boğulsun, feryat etsin ki seyirci de galeyana gelsin. Hüzün, ayrılık, ölüm her zaman insana acı verir ve ilgisini çeker. Çünkü bütün insanlar sevdiklerini kaybetmekten korkar.

·  Karı koca uyumlu ve mutlu görününce, sanki insanın başka bir derdi, sorunu olmazmış algısı öne çıkarılmaktadır. Seyirciye de bu unutturuluyor. Hayır efendim! Karı koca mutlu olsa da bu dünyanın başka dertleri de var ve bu her aileye yansır.

·  Seviyorsan, aşıksan evlenmeden ilişkiye girebilirsin, nasıl olsa evleneceksin bunda bir sorun yok. Aşk her şeyden üstündür. Aşk varsa arzuları özgür bırakmalı.

·  Aşk yaşanırken, bütün hayat iyi gider, başka sorunlar kalmaz. Aşk zamanında dünya ters dönüyor olmalı ki gerçeklik yitiriliyor yani ortadan kayboluyor.

·  Sevgiliyi memnun etmek için olmadık şeyler yapılabilir. Yeter ki sevgilinin hoşuna gitsin.

·  Aptalca ya da Hint varı evlilik teklifi yaparak, seyircinin ağzını açık bırakmak şart. Aşk şaşırtmalı insanı. İzleyenler ahlar çekip, kocalarına ya da sevgililerine ters ters bakarak; sen de adam mısın? Bak millet sevgilisine neler yapıyor, diye. Kadınların hiçbir zaman elde edemeyeceği romantik algılar oluştur, arkasından gelsin kavgalar, tartışmalar. Kadınların içinde ukde bırakma kadar tehlikeli kaç algı vardır bilemiyorum.

·  Fakir aileler çocuklarını pasifleştirir, zenginlerin ise aktif ve sosyal olur. Fakirlerde öz güven eksiği vardır; zenginde öz güven fuldür.

Görüleceği üzere filmdeki mesajları/algıları çoğaltmak mümkündür. Her kare ve her replik kendi içinde bir mesaj taşır. Basit ya da derinlik filmden filmde değişir. Popüler kültür ürünü filmler seyirciyi sıkmamak adına derinlik içeren repliklere fazla yer vermezler. Seyirciyi yormayacak, biraz akılda kolay kalacak ve acaba ne demek istedi gibi düşünmesi gerektirmeyecek basit/yüzeysel repliklere yer vermeyi tercih ederler. Pazarlama mantığında eğlencelik olacak anlayışı hâkimdir. Sıkıcı olan şey satılamaz, her ne kadar kurgusu iyi olsa da.

Her izleyicinin muhakkak burada dile getiremediğimiz tema ve algı tespitleri olacaktır. Hepsini buraya taşıma imkânımız yok. Sadece algı örnekleriyle filmlerin çözülmesine katkıda bulunmaya çalışıyoruz; daha fazlası seyirciye kalmıştır.

Osman tatlı
[email protected]
facebook.com/osmantatli63



   
2016-07-19
YORUM YAP
Yorumlarınız onaylandıktan sonra yayına verilecektir. Uygun görülmeyen yorumlarınız yayınlanmayacaktır. Yasal zorunluluk olarak yorum yapan ziyaretçilerimizin IP bilgileri kayıt altına alınacaktır. Teşekkürler...

  Bu yazıya ilk yorumu yapmak ister misiniz?



yazarın diğer yazıları
- Ateistler ve Algı
- Eğitimde Sevginin Dili Filmler
- Facebook Bağımlılığı
- Hayalim Yazar Olmak
- Facebook ve Cinsellik
- Öğretmenimize Mektup
- Görücü Usulü Facebook Aşkları
- Yazdıklarına Güven
- Bilgisayara mı yoksa kağıda mı yazmalı?
- Türkiye Sinema Seyircisi
- Simurg'un Bendeki Çağrışımı
- Facebook Üyeleriyle Yapılan Görüşmeler...
- Türkiye'de Facebook ve İletişim
- Metresliğe Methiyeler
- Ölümcül Oyun ve Mekan Analizi -IV
- Ölümcül Oyun ve Mekan Analizi -III