15 Temmuz darbe girişimi sonucu bir kez daha anlaşılmıştır ki istihbarat alanında sınıfta kaldık. Gerçek manada milli bir 'Derin Devlet' yapılanması olsa idi bu hainlikler yaşanmazdı. Tarih boyu bu zaafiyetimizi hep göstermişiz.

Yabancı ülkelerdeki sefirliklerimiz, büyük elçilerimiz, ataşelerimiz vesair görevlerde bulunanlar aynı zamanda ülkesi adına ajanlık faaliyetleri yapmakla da yükümlüdürler. Görev yaptıkları coğrafyada ülkesine karşı ne tür faaliyetler olduğu yönünde ki çalışmaları takip etmek ve yetkili mercilere bildirmek durumundadırlar.

Çarpıcı bir örnek verelim.

1798 yılında Napolyon‘un Mısır Seferine çıkacağını Paris Gazeteleriyazmaktadır.Haberler , yorumlar ve halkın meşguliyeti hep bu haber üzerine yoğunlaşmaktadır.Öyle ki, sadece Fransa‘da değil tüm Avrupa bu haberle çalkalanmaktadır.

Dönemin Paris'teki Osmanlı Elçisi Seyyid Ali Efendi‘dir.Bu kadar açık ve aleni bir istihbarat olduğu halde Seyyid Ali Efendi , İstanbul'a tamamen aksi yönde bilgiler vermektedir.Neticede bir rapor hazırlayıp İstanbul'a göndermiş veNapolyon‘un böyle bir girişimi olmadığı yönünde bilgiler yazmakta idi.OysaNapolyon ,Mısır topraklarına gireli neredeyse bir ay olmuştu.Seyyid Ali Efendi , Fransa Dışişleri Bakanı Talleyrand'ın 'Hiç merak etmeyin yok böyle şey'diye verdiği güvenceye inanmıştır.

Paris‘ten gelen bu raporları okuyan Padişah Üçüncü Selim durumun vehametini anlamış ve gelen raporun bir köşesine 'ne eşek herifmiş' diye bir not düşmek zorunda kalmıştı.

Siyasi istihbarat devletler açısından çok önem taşımaktadır.Küçücük bir ihmal ve hata telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğurabilir.

15 Temmuz darbe girişimi ile başlayan bu istihbarat zaafiyetimiz bir kez daha göstermiştir ki, yerli,milli bir derin devlet yapılanmasına ihtiyaç vardır.Uluslararası gücü bir yana bırakınız,mücadele ettiği bir örgüt bile devletin en mahrem sırlarını deşifre edebilmektedir.

FETÖ örgütünden 1995 yılında ayrılıp  örgütün iç yüzünü deşifre edenNureddin Veren‘in  2007‘de Ulusal Kanal‘a yaptığı o çok çarpıcı açıklamalar dikkate alınsa idi belki de bu hainlik yaşanmayabilirdi.Hatta Veren ,darbe girişiminden sonra yaptığı açıklamalarda ' Ben, Fetullah Gülen'in Pensilvanya'dan yaptığı açıklamalarda , oturup kalkmasında,üzerine giydiği elbiselerde kimlere nasıl bir mesaj verdiğini  ve büyük bir operasyona kalkışacağını anlamış, devlet yetkililerini uyarmıştım.Dinleyin beni diye çok yalvardım.Randevu talep ettim,Ama beni kaale alan bile olmadı.'

Kırkbeş yıl içerisinde üst düzey görevlerde bulunduğu bu hareketin ciğerini iyi bilen Nureddin Veren dolayısıyla bu yaşananlara şaşırmamaktadır.Hal böyle olunca devlet yapılanmasındaki istihbarat ağını yeniden gözden geçirmeliyiz.Örgütün kilit noktalarında yer alan ve işleyiş tarzını iyi bilen ve bugün itiraflarda bulunanlar yabana atılmamalı idi.

Şayet bugün bir çok ağızdan 'Zaten bunların büyük bir isyana kalkışacağı biliniyordu ama bu kadarı da tahmin edilmiyordu' diyerek gaflete düşmek ve geçiştirmek bizi tarihin delhizlerine hapseder ve Üçüncü Selim gibi 'Ne Eşek adammışsın..!' demek zorunda kalabiliriz.

İlhan Nezor