Bu sayfadaki içerik, Adobe Flash Player'ın daha yeni bir sürümünü gerektiriyor.

Adobe Flash player Edinin


GÜNDEM POLİTİKA DÜNYA EKONOMİ SPOR 27 Mayıs 2014
Yusuf Ziya DÖGER
Yusuf Ziya DÖGER kimdir?
Sosyolog / Öğretmen Türkçeyi on yaşından sonra öğrendi, sonradan öğrendiği dil ile nispeten yazabiliyor, anlayabiliyor ve okuyabiliyor. Şimdi ise öğrencileriyle sonradan öğrendiği dil ile felsefe yapmaya çalışıyor.
Email: [email protected]
  YAZARIN SAYFASI
Duyusal algı insani olanı zedeler
İnsan açısından, kozmolojik yapıya ait dünya hayatını anlamaya yönelme ve bunun yolunu aralama konusunda kafa yorma zorunlu bir görev olsa gerek.

İnsan bu dünyada niye var, başıboş avare varlık mı? Yoksa belli görev ve sorumlulukları olan varlık mı?  İnsanın bunlar üzerinden kendi varlığına yönelik bir sorgulama gerçekleştirmesi gerekir. Evren denilen kozmolojik yapıdaki yeri, neyi çözmeye yöneliktir?

İnsan, kozmolojik yapıdaki yerini anlamaya çalışırken kendisine yüklenilen ve kendisinin yüklenmesi gerekenleri çözmek için mi, yoksa avare bir varlık olarak mı var edildi?

Peki, insanın kendisine yüklenilen ve yüklenmesi gerekenleri benimsemesi dünyadaki hangi sorununu çözmeye yönelik?

Bu nedenle tarih boyunca insanın karşılaştığı sorunlar yumağı acaba mutlak olanla boy ölçüşmeye kalkışmasından mı yoksa hemcinsleriyle aynı dünyada yer almasından mı kaynaklanıyor?

Bu sorunun temeline insanın evreni duyusal algıları boyutuna indirgeyip küstahlaşarak hani nerede gibi yüzeysel bakış marifetiyle ele alması mı, yoksa hemcinsi olanı ötekileştirerek kendisine konum biçmesi mi konulmalı?

Aslında bu bakışların oluşturduğu algının kendisini sınırladığının farkına varabilse belki sorunu basitleştirebilir. Ki bilgiye yönelirken öznenin aynı zamanda nesne olabileceğini kavramaya yönelik adımlar atmaya yönelse her şeyin netleştiğini fark edecektir.

İnsan, duyusal algısı yerine akıl ve duygusuna yönelse belki sorununun büyük kısmını çözmeye bile başlayacaktır.

O halde sorun, insani algılar arenasıyla mutlaklığa ait olanla boy ölçüşmeye kalkışmak ve insani sorumluluğun bilincine varamama olarak tanımlanabilir.

Gerçi insan dünyevi algı ile akıl-duygu ikilisi arasına sıkışarak geçmişten geleceğe yelken açan ve doğru rota için pusulanın ne olması gerektiğini kısmen sorgulayan bir varlıktır. Aynı zamanda selametle ulaşacağı limana varmaya çalışırken pusulayı da şaşırabilen ve bu nedenle kendince yeni pusulalar üretmenin derdine düşerek, kendisine mutlaklık atfedebilen küstah bir varlıktır.

Bu nedenle insanın yönlendirici olarak benimsediği pusula, sorunlar yumağının temeli olarak da kabul edilebilir. Aslında ürettiği pusulalar ile mutlaklığa ait pusulalar arasında oluşabilecek çelişkileri kendisine mal etme yerine mutlak olana mal etmeye kalkışması da işin cabasını oluşturmaktadır. Ki kendi pusulalarına mutlaklık ve ilahilik atfetmesinde sorunun bir başka ayağıdır. Buna Batının pozitivist bakışı referans olarak alınabilir.

Ona ve ilahi olana ait algılardan gerçekliğe ulaştıranı belirleme uğraşını düşününce acaba arena haline dönüşen dünya yaşamının anlamı onu nereye götürür.

Yaşama dair etik bir durumdan söz etmeden birbiri üzerine çuvallanmayı aynı zamanda marifet sanan insan algılarının temelini sorgulamak gerekirken, insan mutlak olanla boy ölçüşmeyi hedeflemektedir.

Mutlak güç düşüncesinden arındırılmış kozmolojik yapının saçmalığına, çelişkisine ve anlamsızlığına odaklanması gerekirken, kendi çelişkilerini mutlak olana yüklemeye kalkışması kabul edilemez.

- Güçlü ve haklı olanlar arasındaki çelişkileri nasıl tanımlayacağı karşısında duruyor iken. Zalimi ve mazlumu meşru veya gayri meşru olarak ilan eden algısına da dayanak oluşturan beşeri zihniyeti değil midir? 

O halde nihai bir hesabın olacağına inanç, insanı bazı şeyleri yapmaktan alıkoymaktadır.

Gerçekten bu fikir olmasaydı; dünya bir keşmekeş alanı, insanlarda bundan daha gaddar birer canavara mı dönüşeceklerdi.

- Hadi nihai hesap ve tanrı yok, peki her şey insana serbest olur mu?

Hayır, inançlı da inançsız da olsan her şeyi kendine mubah kılamazsın. Tanrı olmasa bile bu seni görevini yapmaktan ve insanca davranmaktan alıkoymamalı. Yalan söylememek, öldürmemek, çalmamak, adil olmak, güven vermek ve insanları sevmek zorundasın. (Dostoyevski)

Tüm bunlardan sonra, aslında sorun insanın kendisinde düğümlenmiyor mu? Ben ve öteki birlikte mi yer alacağız bu dünyada yoksa öteki benim isteklerim doğrultusunda mı var olacaktır.

Öyleyse biraz Kantçı ahlaka bakmakta fayda var.

Başkasının benimle ilgili hakkı, benim ona karşı olan ödevimi temellendirir.

Benim için hak olan bir şey, başkasının benimle ilgili bir ödevine karşılık gelir.

Benim de bir başkasına karşı olan ödevlerim, onun haklarını ifade eder.

O halde, herkes karşısındakine karşı görevlerini yerine getirirse, haktan söz etmeye gerek kalmaksızın haklar güvence altına alınmış olur.

Dolayısıyla bana, başkalarına karşı ödevlerimden söz edilmesi, aslında onların haklarını gözetmem gerektiğini anımsatmaktadır.

İnsan bunlara odaklanıp tarihin dehlizlerine girdiğinde hep kutuplaştırılmış bir yapı ile karşı karşıya kalır. Ki tarihin her evresinde bunun için gırtlak gırtlağa yapışıp kalmış insan figürleriyle karşılaşılır.

İnsani sorumluluk veya insanca sorumlu tutulmak niye bu kadar çetrefilli hale sokulmuş. Oysa hayatı anlamlı kılabilmek insanı olanı yakalamak için yeterli olsa gerek.

İnsani olanı yakaladığında ise ilahi olanı da kendiliğinden yakalamış olur.

Tıpkı;

- Herşey zıddı ile kaimdir prensibini zihinlerimize nakşeden Heraklitos algısıyla, gece ve gündüze, yaşama ve ölüme and olsun diyen Kur'anı algı gibi.

- "İnsan özü oluşmadan dünyaya fırlatılmış ve kendi özünü kendisi oluşturan varlıktır" diyen Satre'ci algı ile "düşünüp akledesiniz" diyen Kur'anı algı gibi.

- "Tanrı yoksa herşey serbest olurdu" diyen Dostoyevski' algısı ile "Başıboş bırakılacağınızı mı sanıyorsunuz" diyen Kur'anı algı gibi.

Sonuç: Beni Tanrının varlığına götüren iki şey var: Biri başımın üstündeki yıldızlı gökyüzü, diğer içimdeki vicdan, yani hak ve adalet duygusu... İmmanuel Kant

   
2013-08-14
YORUM YAP
Yorumlarınız onaylandıktan sonra yayına verilecektir. Uygun görülmeyen yorumlarınız yayınlanmayacaktır. Yasal zorunluluk olarak yorum yapan ziyaretçilerimizin IP bilgileri kayıt altına alınacaktır. Teşekkürler...

  Bu yazıya ilk yorumu yapmak ister misiniz?



yazarın diğer yazıları