Ali SOYLU
|
|||
![]() Ali Soylu Elazığ’ın Baskil ilçesinde doğdu. Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nden mezun oldu. Drexel Üniversitesi’nde master, Temple Üniversitesi’nde doktora yaptı. Oklahoma'da Cameron Üniversitesi'nde ders vermektedir. Yakinda Ankara'da ipek Üniversitesi'nde çalişmaya baslayacak. Email: [email protected] |
|||
YAZARIN SAYFASI | |||
Kapitalizmin irrasyonel evladı | |||
![]() Dünya son bir asırdır kapitalizmin doğurduğu tüketim toplumunun sebebiyet verdiği küresel problemlerle boğuşmaktadır. Kapitalizmin bu asi, çılgın evladı büyüdükçe müsebbibi olduğu global sorunları da beraberinde büyütmüştür. Kapitalist ekonomik sistem tüketim toplumunu ahlak ve etik kurallarını hiçe sayarak aşırı bir kazanma hırsı ile uçuruma doğru sürüklemektedir. Ahlakın yozlaşması, gelir dağılımındaki adaletsizlik, çevre kirliliği, küresel ısınma gibi global sorunların sebebi kapitalizmin aç gözlülüğü ve tüketiciye sunduğu sahte ihtiyaçlardır. Kapitalist liberaller özetle "tüketim toplumu"na karşı olanları eleştirir, iktisadi gelişmişliği ve kalkınmayı, çağdaşlaşmayı ve zenginleşmeyi "tüketim toplumu" olmaya bağlarlar. Evvela daha iyi anlaşılması için bazı tespitler yapmam gerekir. Birincisi; evet, tüketimsiz toplum olmaz, tüketmek fıtratın gereğidir, buna kimsenin itirazı yoktur. İkincisi; yaşamın devamı için zaruri olan kontrollü tüketime ve ayrıca üretime yönelik tüketime de kimsenin itirazı yoktur. Üçüncüsü; aşırıya kaçmamak (yani israf sayılmayacak) şartıyla insan hayatını kolaylaştıracak, yaşam kalitesini artıracak her türlü tüketimi makul olan herkes kabul eder, gerekli görür. TÜKETİM ALIŞKANLIĞI NEDİR? Konuya çok farklı açılardan yaklaşmak mümkün. Evvela iktisadi açıdan israf ölçüsünde tüketim olumlu bir tüketici alışkanlığı değildir. Modern bir bilim dalı olan ekonomi ya da iktisat sonsuz olan ihtiyaçlarımızın sınırlı kaynaklarla nasıl karşılanacağını inceler. İsrafa varan sınırsız bir tüketim alışkanlığı sınırlı olan kaynaklarımızı düşününce yaşadığımız ve yaşayacağımız finansal ve ekonomik krizlerin tesadüf olmadığını görebiliriz. Konuya sosyal açıdan baktığımızda da durum hiç parlak gözükmüyor. Daha çok tüketme üzerine kurulu bir ekonomi anlayışı aynı zamanda daha çok üretmeyi gerektirir, bu da gayri ahlaki sonuçlar doğurur ve doğuruyor. Amerika'da çocuklar her istediği oyuncağa ucuz yollu ulaşsın, kapitalistler daha fazla kazansın diye, Çin'de çocuklar günde bir dolara çalıştırılır. Yine Batılı kapitalistler daha çok kazansınlar diye saatine 60 dolara çalıştıracağı Amerikalı mühendis yerine 6 dolara Hintli mühendis çalıştırılır. İnsanlar reklam panolarında, televizyonda, gazete sayfalarında gördükleri ürünleri ihtiyaçları olmadığı halde almak için ya gayri ahlaki yollara yönelirler ya da (ailelerine ve kendilerine ayıracakları zamanda) ikinci bir işte çalışırlar. Bu yoğun iş yükü insanı daha da ferdiyetçi yapar, sosyal ve ailevi sorumluluklarını yerine getiremez. Uzun vadede "tüketim toplumu" olmanın yan etkileri özenti belasına müptela olmuş, üretmeyen bireylerin menfaatperest olması, heveslerini tatmin için bencillikle sadece kendi çıkarını düşünmeleri şeklinde tezahür eder. Modern iktisat teorisi tüketicinin bir karar verirken "rasyonel" davranacağını varsayar. Bu "rasyonellik" varsayımı maalesef kapitalist pazarlama (reklam) bombardımanı altındaki günümüz tüketicisi için geçerli değildir. Bu nedenle liberallerin dediği "Aşırı tüketimden şikayetçi olanlar ne kadar akıllıysa, bu eleştirilerin hedefi olanlar da en az o kadar akıllıdır" iyimser ifadesine katılmakta tereddüt ediyorum. Günümüz dünyasında sermayenin yüzde 95'ını nüfusun yüzde 5'i kontrol edip yönetiyorsa demek ki diğer yüzde 95 nüfusun önemli bir kısmının para ve zaman yönetimi konusunda yardıma ihtiyacı var. AZ TÜKET DEME HAKKI Serbest piyasa ekonomilerde hiç bir kişi ve kurumun tüketiciye az ya da çok tüketiyorsun deme hakkı yoktur ancak tavsiyede bulunur. Devlet dolaylı olarak tedbirler alır ve aşırı tüketimi kısıtlar ya da teşvik eder. Üretim devlet tarafından kontrol altına alınamaz, serbest piyasalarda üretimi talep belirler. Ancak örneğin ithal edilen ve 6 ayda bir değiştirilen, işine yaramadığı, tam olarak nasıl kullanacağını bilmediği, ortalama geliri olan birinin bir yıllık tasarrufu ile alabileceği ve çoğu zaman içinde kontöru olmayan lüks cep telefonunun tüketimini azaltmayı birey olarak tavsiye etmenin, devletin dolaylı vergilerle servetin ülke dışına çıkmasına mani olmasının açlığa, fakirliğe sebep olacağını söylemek biraz fazla kapitalizm kokuyor. Dünyevileşme, ticarileşme, iktisadi açıdan tekamül, tek başına gaye olmamakla birlikte, hemen hemen tüm kültürlerde ve özellikle de bizim kültürümüzü şekillendiren İslami kaynaklarda arzu ve teşvik edilmiştir. Bediüzzaman Said Nursi "bu zamanda İ'la-i Kelimetullah ancak maddeten terakki ile olabilir" demektedir. Bilinen çoğu İslam alimi ve mütedeyyin insanlar zenginliklerini hayır hasenat olarak dağıtmışlar, refah toplumu olma adına servetlerini tabana dağıtarak kendilerini her daim zekat veremeyecek durumda tutmuşlardır. Allah'ın Kur'an'da "yeyin için fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez" emri ile liberallerin bahşettiği "tüketim (israf) toplumu" olmaktan insanları men etmiştir. Ayrıca Peygamberimiz (S.A.V.) hayati boyunca ümmetine iktisatlı (tutumlu) davranmayı emr etmiş, israftan bizleri men etmiştir. Mesela en basitinden abdest alınırken bile gereğinden fazla su kullanılmamasını tavsiye etmiştir. Gazali ve İbni Haldun'la başlayıp Bediüzzaman'la devam eden "israf toplumu" olmama mücadelesi asla iktisaden geri kalmışlığın, medenileşmemenin (çağdaşlaşmamanın) ve sosyal statüyü belirleme nedeni sayılamaz ve değildir. Günümüz ekonomilerinde tüketme miktarı sosyal statüyü göstermediği gibi, çağdaş toplumlar da tüketim toplumları değildir. 17 yıldır Kapitalist sistemin merkezi Amerika'da yaşayan bir akademisyen olarak ders verdiğim öğrencilerim, çalışma arkadaşlarım ve komşularım üzerindeki yaptığım gözlemlerim bana tüketimleri ile sosyal statüleri arasında bir ilişki olduğunu göstermiyor. Borcunu ödeyemediği için telefonu kapanan ama cebinde Iphone olan, pahalı otomobiline parası olmadığı için benzin koyamayan, asgari ücretle çalışan hatta işi olmayanın, simit satanın, seyyar satıcının cebinde en son teknoloji ürünü telefonu, üzerinde pahalı marka ürünler olanları üniversitedeki bir profesör veya zengin bir işveren ile tüketim alışkanlıları benzer olduğu için aynı sosyal statüde mi değerlendireceğiz? Sonuç olarak liberaller "tüketim toplumu" olmayı kapitalist sistemin devamı için gerekli görebilirler, ama uzun vadede sağlıklı, adil ve insani bir sistem için ürettiğimizden daha az tüketmemiz, tasarrufu da hemen üretime aktarmamız gerekir. Aksi halde mali, iktisadi ve sosyal problemlerin yaşanması kaçınılmaz olur. *16 Temmuz 2012 Yenisafak'taki yazim http://yenisafak.com.tr/Yorum/?i=395162 |
|||
![]() ![]() ![]() |
|||
2013-08-15 | |||
|
|||