Halim USTA
|
|||
![]() |
|||
YAZARIN SAYFASI | |||
İnsanlığın Şifası 'Saygı ve Sevgi' | |||
![]() İnsan sevgi ve saygıyı çocuklukta öğrenip büyüdükçe de şekillendirir. Sevgi ve saygıdan yoksun olarak büyüyen çocukların ileride sevgi ve saygıya dayalı bir hayat kurgulamalarının imkanı azalır. Bunun içindir ki geleceğin teminatı olan çocukları yetiştirirken saygı ve sevginin önemi büyüktür. Dinimiz İslam'da saygı ve sevgiye büyük önem vermiş her fırsatta bunu dillendirerek mümin olmanın şartı olduğunu bildirmiştir. Nitekim bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (SAV) 'İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de (gerçek anlamda) iman etmiş olamazsınız.' (Müslim, İman, 93; Tirmizi, Sıfatul-Kıyame,56) buyurmuştur. Sevgi ve saygının üzerine birçok tanımlamalar yapılmıştır. Türkçe sözlükte sevgi: 'insanı bir şeye veya bir kimseye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duygu' olarak tanımlanırken, saygı: 'bir kimseye veya bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu, hürmet, ihtiram' olarak tanımlanmaktadır. (Türkçe sözlük, TDK, 2009) Biz sevgi ve saygının ne olduğunu güzel bir hikaye üzerinden açıklamaya çalışalım. Bir bilgeye öğrencileri "Sevgi nedir, saygı nedir" diye sordular. Bilge biraz düşündü, sonra "Yarın öğle yemeği saatinde burada olun, kendi gözünüzle görün" diye cevap verdi. Öğrencileri ertesi gün geldiler. Ortaya bir sofra kurulmuş, bir sürü insan etrafına toplanmıştı. Sonra biri kaşıkları getirdi, bu kaşıkların sapları bir metre uzunluğundaydı. İnsanlar şaşkınlıkla kaşıklara bakarken tencereler içinde çorbalar geldi. Hepsi çorba içmek için kocaman kaşıklarla saldırdı. Ama içemiyor, yerlere döküyor, kaşığın sapını yandakinin gözüne kaşına sokuyorlardı. Büyük bir kargaşa başlamıştı, herkes bağırıp çağırıyor, yanındakiyle kavga ediyordu. Bilge biraz izledikten sonra onları durdurdu ve "Tamam, küçük kaşıklar geliyor" dedi, küçük kaşıklar geldi. Bilge, "Başka çorba yok ona göre için" dedi. Masanın çevresindekiler bu kez ellerindeki normal kaşıklarla tencerelere saldırdılar. Kâselerine çorba alarak vakit kaybetmemek için hepsi tencerelere hamle ediyorlardı. Birbirlerini itip çekiyor, hiçbiri çorbayı doğru dürüst içemiyordu. Sonunda herkes aç kaldı, homurdanarak çekip gittiler. Geride pislik içinde bir masa bırakmışlardı, içtikleri çorbanın iki katını sağa sola döktükleri için... Bilge öğrencilerine döndü ve "Yarın yine aynı saatte gelin" dedi. Öğrenciler ertesi gün yine geldiler. Sofra kuruluydu, çevresinde bir grup insan oturuyordu. Önce normal boyda kaşıklarla kâseler getirildi, sonra da tencereler içinde çorbalar. Sofradakiler sırayla kâselere çorba alıyor, kâseleri birbirlerine ikram ediyorlardı. Tam içmeye başlayacakları sırada Bilge seslendi: "Durun, yanlış kaşıklar gelmiş". Bir görevli bütün kaşıkları topladı ve her birine sapları uzun kaşıklardan dağıttı. Sofradakiler önce bu kaşıklara baktılar. Sonra biri, karşısındakinin kâsesine kaşığını daldırdı ve ona çorba içirdi. Sofradakilerin hepsi aynı hareketi tekrarladı. Bilge, kendisine sevgi ve saygının ne olduğunu soran öğrencilerine döndü, "Anladınız mı" dedi ve konuklarının yanına oturup o da çorba beklemeye başladı. Eğer huzurlu ve mutlu olarak yemek yemek istiyorsak bencilliği bırakıp sevgi ve saygıyı şiar edinmemiz gerekmektedir. Resulullah (SAV) efendimiz 'Mü'min, başkalarıyla hoş geçinen ve kendisiyle hoş geçinilen kimsedir. Başkalarıyla geçinmeyen ve kendisiyle geçinilmeyen kişide hayır yoktur.' (Ahmed b. Hanbel, Müsned II. 400) buyrulmaktadır. Eğer birlikte yaşamak istiyorsa sevgi ve saygıyı öğrenip ona göre yaşamalıyız. Sevgi ve saygı toplumun huzuru için bir zorunluluktur. İkisi birbirlerinden ayrı olarak düşünülemez bunlar ayrılmaz bir bütündürler. Toplumda saygı tek başına yeterli değildir. Saygının yanında insanlar birbirine sevgi de duymalıdır. Sıkıntılar paylaşıldıkça azalır, sevinç ve mutluluk ise paylaşıldıkça çoğalır. İnsanlar birbirlerini severse her zaman diğerlerine yardım etmek ister. Bu sayede birinin bir sıkıntısı olduğu zaman bütün toplum o kişiye yardım eder. O kişinin acısını paylaşır ve sıkıntısını azaltır. Yüce dinimiz İslam insanların birbirine tebessüm etmesini dahi sadaka sayarak karşımızdaki kişilere güler yüzlü olup onlara sevgi ve saygı ile yaklaşmamızı önermiştir. Fani dünyada kindar ve nefretkar olarak yaşamanın bir manası olmadığını belirtmiştir. Yunus Emre bunu 'Gelin tanış olalım, işin kolayın tutalım, Sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz.' dizeleriyle özetlemiştir. Hz. Peygamber (SAV) şöyle buyurmuştur: 'Kimde üç şey bulunursa imanın tadını tatmış olur: Allah ve Resulü kendisine başka her şeyden daha sevgili olmak; başka insanları sadece Allah için sevmek; küfre dönmekten ateşe atılacakmışçasına hoşlanmamak'.( Buhari, Kitabu'l-imân, Bab 9: Halâvetü'l-imân) diyerek imanda sevmenin önemini vurgulayıp ne amaçla seveceğimizi bize bildirmiştir. Eğer huzur ve mutluluk içinde yaşayarak gerçek mümin olmak istiyorsak, saygı ve sevgiyi toplumumuzda yaygınlaştırmak zorundayız. Bunu oluşturabilmemiz için bencillikten uzak, kindar olmayan, saygı ve sevgi ile hamurları yoğrulmuş çocuklar yetiştirmemiz gerekmektedir. Mevlana'nın sözleri ile sonlandıralım; 'Sevgiden acılar tatlılaşır, Sevgiden sabırlar altın kesilir, Sevgiden bulanık sular durulur, Sevgiden dertler şifa bulur, Padişahlar kul olur. Sen sevmesini öğrendinse, Şimdi artık öğretmelisin, Sana verilen alem sırrı içinde, İnsanlığa hizmet etmelisin.' Saygı ve sevgilerimle... |
|||
![]() ![]() ![]() |
|||
2013-09-14 | |||
|
|||