Bu sayfadaki içerik, Adobe Flash Player'ın daha yeni bir sürümünü gerektiriyor.

Adobe Flash player Edinin


GÜNDEM POLİTİKA DÜNYA EKONOMİ SPOR 10 Kasım 2013
Fevzi GÜNENÇ
Fevzi GÜNENÇ kimdir?
1940 yılının şıra zamanında, 1 Eylül Dünya Barış Gününde Gaziantep’te doğmuşum. Öğretmenlik, metin yazarlığı, tiyatro oyunculuğu, gazetecilik, öykücülük yaptım. Sayısı 50’yi aşan sahne için çocuk oyunu, bir o kadar radyo oyunu, çocuk romanları, yüzlerce çocuk öyküsü, çocuk şiirleri yazdım. İlgi alanım çocuk edebiyatı. Ama toplumsal olaylara da duyarsız kalamadığım için sıklıkla köşe yazıları yazıyorum. Erişkinler için yazdığım edebi yapıtlarım da var. Bu bağlamda 1991 yılında Orhan Kemal Öykü Ödülü birinciliğini kazandım. Ödüller aldım bir yığın... Ulusal bir gazeteden Emekli oldum. İki çocuğum var. Ayıp olur öbürlerini saymazsam: kendileri için yazdıklarım da çocuklarım değil mi? Dünyanın dört bir bucağındaki sarı, kara, beyaz, kızıl derili olan kimileri kurşunlardan, bombalardan, kimileri açlıktan, susuzluktan, ilaçsızlıktan ölen düşlerinde bile gülemeyen, daha yaşamanın ne olduğunu anlamadan, ölen çocuklar öldüklerini bile bilemeyen çocuklar benim çocuklarım değil mi?
Email: [email protected]
  YAZARIN SAYFASI
Bir Kenti Sevmek...
Hep söylemişimdir, yine söylüyorum: İnsanlar bir kenti, orada bıraktıkları güzel insanları özledikleri için severler. Müzeleri, denizi, havası, suyu için değil sadece.
Tanımadığım bir delikanlıyla iki satır konuştuk bugün, bir dost ortamında. İlkokul birden mezun olduğu giyim kuşamından da, konuşmasından da belli oluyordu. Nasıl olduysa söz İstanbul'dan açıldı.
Delikanlı:
'Ben İstanbul'u sevmem,' deyiverdi. 'Onun İstanbul'u niçin sevmediğini irdelemeye gerek görmedim. Çünkü o, bu kenti görmeden sevmemişti.
Oysa ben görerek, orada yaşayarak sevmiştim.
Dahası bu kenti salt orada bıraktığım güzel insanları için sevmemiştim. Müzeleri, havası, suyu, güneşi için de sevmiştim.
Ben İstanbul'u, Beykoz'dan vapura binip Eminönü'ne kadar geçen bir saatlik sessiz, usul yolculuğu için sevmiştim. Karaköy'den Kadıköy'e geçerken vapurun küpeştesinde nerdeyse omzunuza kadar yaklaşan simit dilencisi martıları için sevmiştim.
Ben İstanbul'u, faytonlarından, eşeklerinden bir türlü vazgeçmeyen Büyükada'sı için sevmiştim. Akşamları son yolcuları gönderme bahanesiyle piyasa yapan delikanlıların, genç kızlara prestijine bayıldığım için sevmiştim.
Galata köprüsünün altındaki ne mavisi maviye, ne yeşili yeşile benzeyen güzel suları için, köprünün üstünden olta savurup mini minnacık bir balık yakalamak için saatlerce sabır gösteren İstanbulluları için sevmiştim ben İstanbul'u. Beykoz çayırı için, gizemli Yerebatan Sarayı, Yenicami güvercinleri için, Tahtakale'nin hayhuyuna karışan doğma büyüme, sonradan İstanbullu olan insanları için sevmiştim.
Daha nice nice güzel şeyleri için sevmiştim. Demek ki insan, sadece insanları için değil, geride bıraktığı cansız gibi görünen canlıları için de severmiş bir kenti. Bir kenti sevmemek o kenti tanımamak demektir bence.

   
2013-09-19
YORUM YAP
Yorumlarınız onaylandıktan sonra yayına verilecektir. Uygun görülmeyen yorumlarınız yayınlanmayacaktır. Yasal zorunluluk olarak yorum yapan ziyaretçilerimizin IP bilgileri kayıt altına alınacaktır. Teşekkürler...

  Bu yazıya ilk yorumu yapmak ister misiniz?



yazarın diğer yazıları
- Çocuk Kardeşlerime Çağrı
- AKP'nin ağababaları baldır bacak görüyor
- Ne güzel uymuş…
- Ahmet Kaya'yı özlerken...
- 29 Ekim'de Gazeteler
- 'Cumhuriyeti ilan ediyoruz!'
- Ne Vicdansız Kuşlar Var Be Dünyada
- On numara büyük gelir bize bu kitaplıklar
- Seni çok özledik…