Hülya TÜRK BOYACIOĞLU
|
|||
Hülya TÜRK BOYACIOĞLU kimdir? Lise öğrenimi sırasında edebiyata ilgisi olduğunu gören öğretmeni Necati Demirci’ nin teşviki ile yazmaya başladı. Uzun yıllar öyküler ve denemeler yazdı. Gazete ve dergilerde öyküleri yayımlandı. Yurt içinde ve yurt dışında çeşitli kültürel ve sanatsal etkinliklere katıldı. Yazarlığının yanı sıra sanatsal fotoğraf çalışmaları da mevcuttur. Çeşitli gazetelerde köşe yazarlığı yapmaktadır. Yazın hayatının yanı sıra, özel bir şirkette yönetici olarak iş hayatına da devam etmektedir. “Yürek Yangınları” adında bir öykü kitabı ile “Aşka Pervane Ömürler” adlı bir romanı mevcuttur. İkinci romanı ve ikinci öykü kitabının çalışmaları devam etmektedir. www.sarikoza.com adında edebiyat sitesi sahibidir. https://www.facebook.com/hulya.turk.169 Email: [email protected] |
|||
YAZARIN SAYFASI | |||
Özgür müyüz? | |||
Özgürlük;
Herkesin, hepimizin en önemli kazancıdır özgürlük. Tüm savaşlar özgürlük için yaşandı. Kendi özgürlüğümüz için başkasını baskı altına aldığımızda özgürlükten bahsedebilir miyiz? Düşüncelerimizde özgür müyüz? Özgür olmak; kişiye, isteklerine ve bulunduğu ortama göre değişebilir. Kimine göre özgür olunan bir ortam diğerine göre tutsaklık olabiliyor. Yani toplumsal kurallarla çizilmiş alanın içinde kaldığımız sürece özgürüz, dışına çıktığımızda masaya vurulan sert yumruklar gibi eleştiriler almaya başlarız. Özgürlük, tutsak olmamaktır. Ancak sorumluluklara ve yapmak istemeyip de yaptığımız şeylere bakınca hepimiz tutsağız aslında, kimse özgür değil tam anlamıyla. Herkesin dilinden düşürmediği özgür olmak cümlesi şu günlerde her alanda kendini gösterir oldu, hepimizin bulunduğu kalıptan çıkma derdi var. Özgürlüğün alanını daraltan dar görüşlerin ve yasakların getirdiği baskı, başka düşüncelerin tutsağı olmayı da beraberinde getiriyor. Özgür düşüncenin tembelliğinde olmak, dünyada ve ülkemizde olan bitene at gözlüğü ile bakarak insan hayatına müdahalenin hakkını veriyor baskıcılara. Zordan kolaya kaçıp, sadece kendi bireysel çıkarları için ülkesinin geleceğini ipotek altına alanlar, öfkelerini, umutlarını ve özlemlerini dengesiz davranış çemberlerinde öğütüyorlar. Yalanla biçilen harman, gerçeğin rüzgârında savruluyor bir o yana, bir bu yana... Doğru düşündüklerini sananlar, doğrularla çeliştiklerinin bilincinde değiller. Özgürlük bir akarsu gibi olmalı, yanlışlığa sapmadan akıp gitmeli ve uzak gördüğümüz güzellikleri yakın etmeli. Yanlışlığa sapacak olsa da aklın ve bilimin ışığında kendi doğru yolunu kendi bulmalı. Özgürlükler ancak bu şekilde yaşanabilir. Bilimle ve ilimle aydınlanmış kafaların içindeki bilgiler baskıcı düşüncelerin içindeki karanlıkları aydınlatır. Yaşantımızı çelişkiler yumağında köreltme isteğinde olanlar öncelikle insanları ortaçağ karanlığına mahkûm etme çabasındalar. Bunun ilk adımı olarak da Milli Eğitimi sil baştan değiştirdiler. Eğitime kalitesizliğin yanında ezberciliği yerleştirdiler. Küçüklerin gözlerini dünyaya kapatıp itaatçi ve fanatik olmalarını sağlamaya çalışıyorlar. Oysa kendilerine göre büyük! olan o düşünceler üstlerine giydikleri ceketler kadar eğreti. Devlet adamı olmak her babayiğidin harcı değil, evrensel düşünemeyip ülkeyi geldiği noktadan geriye götürme isteği işte bu baskıcı özgür olmayan düşüncelerle yetişenlerin psikolojisinin elinde hızla yol alıyor ve ülkemiz ağır ağır ölüyor itibarsızlıktan. Halkın direnişi bir gerçeğe uyanış olarak belleklerimize kazınıyor. Bu uğurda kaybedilen genç bedenlerin gözleriyle güldüğü yarınlar artık bugün oluyor. Bir yandan Türkiye'nin canı çekilirken diğer yandan dar görüşlülere karşı özgürlük mücadelesi veriliyor. Öfke kızgın bir yanardağ gibi yakarken sert ve sıcak müdahaleler donduruyor. Direnenlerin acıları zevkle yer değiştiriyor, soğukla ısınıyorlar. Karşılarında biçareliğin kirli heybesi öfke kustukça onlar yaptıklarının kutsallığında gülümsüyorlar sabahı olmayan bir akşamda canları pahasına. |
|||
![]() ![]() ![]() |
|||
2013-09-16 | |||
|
|||