Bu sayfadaki içerik, Adobe Flash Player'ın daha yeni bir sürümünü gerektiriyor.

Adobe Flash player Edinin


GÜNDEM POLİTİKA DÜNYA EKONOMİ SPOR 27 Kasım 2014
Hakan KIRKLAROĞLU
Email: [email protected]
  YAZARIN SAYFASI
Reenkarnasyon

Asya dinlerinde özellikle Brahmanizm'de köklü bir inanç olan tenasüh inancı ile reenkarnasyon birbirine karıştırılır. Tenasüh'de insan evriminde bir gerileme de olabilir. Hatta insan dışında bir canlıya dönüşme fikri vardır. Fakat reenkarnasyonda insan tekamülü bıraktığı yerden devam eder. Tenasühün Yunancada karşılığı ise Metempsychosis sözcüğüdür. Metem bir geçişkenliği ifade eder. Bu geçişkenlik aynı yerden başka bir yere göç ediş nedenselliğini taşır. Psyche ise ruh veya nefis anlamında kullanılmıştır. (Ruh ve nefisin ayrı manalar taşıdığını da belirtelim.)

Fakat tenasüh ile reenkarnasyonun birleştiği temel eksen ruh göçüdür. 

 Tenasüh inanışında, insanın yaptığı ahlaki yanlışlıkların düzeltmesi ya da olguınlaşması için ruhunun ölümden sonra başka bir bedene göçü vardır. Göç ettiği ruhun niteliği dünyada yaptığı hata ve yanlışlarla belirlenir. Bu göç sadece insan bedenine olmayıp hayvan şekline de bürünebilir. Bu inanıştaki sözde 'ilahi adalet' anlayışının temeline baktığımızda ise sosyolojik etkenleri görürüz. Hint kast sistemi, kadim kurucu liderlerin kurduğu statükonun devamlılığı için kurulmuştur. Bu statükonun devamı için de tenasüh inanışını gayet güzel kullanmıştır. Böylece sosyo ekonomik menfaatler korunmuş olur. Bu asırlık istismarda, tenasüh inanışı kutsal kitaplara da konmuştur. Yoksul biçare Hint halkına da ‘üzülme ilahi adalet var, erdemli yaşarsan bir daha ki gelişinde kral olursun' gibi bir avutulma verilir. Bu söylem ezoterizmde bile gülünç kabul edilebilecek insan hayatının sömürülüşü hikayesidir. Bu tradisyonel Hint tenasühünden ve onun kastla ilişkisinden sıyrılıp reenkarnasyona geçelim. Reenkarnasyonla ilgili yazılan eserlerde, kadim tenasüh inancının daha sistematize edildiğini ve sınıf farklılıkları gibi sömürü çarkının ortadan kaldırıldığını görürüz. Tekamül konusu da çok değişiktir. Reenkarnasyon Fransızca kökenli bir kelime olup çok eski çağlara kadar gider. Antik Yunan düşüncesinde reenkarnasyonun spritüalist yorumlarına rastlıyabiliriz. Ayrıca Eski Mısır, Maya, Çin medeniyetlerinde de bu inanç vardır. Chuang Tzu ölümün son olmadığını vurgulayıp reenkarnasyona güçlü atıf yapar. Şaman inancında da reenkarnasyon inanışı egemendir. İslamiyet öncesi Türkler, öldükten sonra ruhlarının göğe karıştığına inanırdı. Şamanların görevi ise burada başlar. Ölen kişilerin yeni hayatta karşılaşacakları ifritleri ayinlerle kovalarlar. Reenkarnasyon İslam Dünyasında da etkili olmuştur. Kuran akidesinden uzak bir görüşe sahip olan Nusayriler'de bu inanç oldukça yaygındır. Ancak Nusayrilerdeki enkarne olmak Alevilerden farklıdır. Nusayriler Hz.Ali dışında diğer canlılarla da reenkarnasyonun olacağına inanır. Avrupa'ya baktığımızda ise bu inanç en erken Viking mitolojilerinde ortaya çıkmış ve diğer Pagan kültürlerine yayılmıştır.. Musevilik ve Hıristiyanlıkta reenkarnasyonun etkisi olmakla birlikte yazımda İslam'daki reenkarnasyon tartışmasına odaklanmak istiyorum. Daha sonra reenkarnasyonun spritüalizm, hipnoz ve bilimle ilişkisine kısaca değineceğim. 

İslamiyette ruh konusu Kuran'ın bir sıfatı halindedir. Nahl Suresi 2.ayette bu açıkça belirtilir: 

Nahl 2. Kullarından dilediğine melekleri, emrinden olan ruh ile şöyle diyerek indirir: "Gerçek şu: Benden başka ilah yok, o halde benden sakının!"

‘Emrinden olan ruh' ifadesi ile Kuran'a işaret edilir. Ruh sıfat olarak Kuran'a yakıştırılırken böylece insan ruhunun kutsallığı da yüceltilmiş olur. İnsan bir bakıma O'na yaklaşmak için kendi ruhunu teslim eder ve kendi mücerred halinin tüm gözeneklerini ayetle bütünleştirdirir. İslamiyet sözcüğündeki teslim olmak eyleminin bu ayette açıkça görüyoruz. Bu yaklaşmanın kemal hali de beşerden insana geçişle mümkündür. Ruhu bir ilahi emrin sıfatı anlıyacaksak, diğer ayetlerde geçen insanın cehennemden kurtulmak için yeni fırsat verme isteğinin imkansızlığını da görebiliriz. Bu soyut, fakat ölümsüzlüğe gönderme yaptığım açıklamadan sonra, tartışılan ‘bedenden bedene geçişin' aşağıdaki ayetlerde nasıl sarih bir manaya kavuştuğuna bakalım.

Reenkarnasyon inançlılarının en çok polemik yaptıkları ayetlerden biri şudur:

Bakara Suresi 28. (Diyanet mealinden)

"Siz cansız (henüz yok) iken sizi dirilten (dünyaya getiren) Allah'ı nasıl inkâr ediyorsunuz? Sonra sizleri öldürecek, sonra yine diriltecektir. En sonunda O'na döndürüleceksiniz."

Reenkarnasyoncular bu ayeti inandıkları görüşe delil olarak gösterirler. Oysaki bu ayet çok açıktır. Ancak ayeti okuyanca beşeri akla şu da gelebilir: 'Demek ki bizim ölmeden önce başka bir hayatımız vardı'.  Oysaki bunun böyle olmadığı diğer ayetlerle ortaya konmuştur. Muminun Suresinde ölüm ve yaşam konusu reenkarnasyoncuların ters istikametinde anlatılır. Kuran ayetleri birbiriyle çelişmeyen kutsal kelam bütünüdür. O halde Bakara 28'de reenkarnasyon vardır demek, Muminun suresi ayetleriyle ters düşmek demektir. Aslında Bakara Suresi 28. ayeti dikkatli okunduğunda anlaşılırdır. Ayette geçen cansızlık ifadesi hakikatteki numen'de ‘yok olmak', fiziki fenomen'deki tabirle ise ‘yokluk' ile anlaşılır. Daha açık ifadeyle insan önce hiçbir şeydi. Yani yok oalndı, ölü haldeydi.. Bu yokluktan (hiçlikten) Tanrı insanı var edip var olan'a kavuşturdu.. Bu aynı zamanda numende (hakikatte) hayat bulmasıdır. Allah sonra ecel ile insana ölümü verdi. Zira her insan ölümü tadacaktır. Daha sonra, Sur'a üflenince çürüyen cesedimize deri giydirilecek ve diri halde (ruhumuz bedenine kavuşmuş halde) mahşerde toplanacağız. Yani ölümden sonra kıyamette yeniden var oluruz. İnsanın ebedi hakikatlerle karşılaşacağı kıyamet sahnesi, bizim doğumdan sonraki ilk ve son dirilişimizdir.

Ayeti özetlersem; sen yoktun, hiçtin, doğmamıştın, yani ölü halde olan bir yokluktun.. Cansız haldeyken Tanrı seni diriltti, dünyada var etti. Aynı bir çiçeğin tohumdan yok iken dirilmesi gibi.. Ayetin sonunda şu yer alır: Sizi yeniden öldürecek de O'dur.. Demek ki hepimiz ecelimizle öleceğiz. Ve ayette 'en sonunda' ifadesi kullanılarak ahiret hayatına işaret edilir. Demek ki ‘arada' başka bir ölüp dirilme yok. Bu ayet reenkarnasyon olmadığını açıkça bildiriyor. Oysaki reenkarnasyona inananlar bu ayeti inançlarına kanıt diye gösteriyor. Böylesine yanlış yorumlama ve ayetlarin mana tahrifatı, bizi Hud suresindeki ilk ayetlere atıf yapmamıza yol açmaktadır. Hud Suresinde insanların ayetleri işine geldiği gibi yorumlamaması vurgulanır. Bu yüzden Kuran'daki anlama bağlı kalınmalı ve diğer ayetlerle çelişen manalar çıkarmamalıyız.

Dini açıdan özetlersem; yokken varedildik, ecelimizle öldük, kıyamette de dirileceğiz.. Bakara Suresi 28.ayet sadece bunu açıklar. Reenkarnasyonun İslam'da olmadığının en açık delillerinden biri de Muminun Suresi'nde geçer. Şimdi bu ayetlere bakalım.

Muminun 99. 'Sonunda, onlardan birine ölüm geldiği zaman, der ki: "Rabbim, beni geri çevirin."

100. "Ki, geride bıraktığım (dünya)da salih amellerde bulunayım." Asla, gerçekten bu, yalnızca bir sözdür, bunu da kendisi söylemektedir. Onların önlerinde, diriltilip kaldırılacakları güne kadar bir engel (berzah) vardır.'

Bu ayet reenkarnasyonun olmadığını kesin bir şekilde reddeder. Bu ayette ölüm anı siluetinde, insanın iyi ameller için Dünyaya geri dönmek isteyeceği, fakat Tanrının bu isteği geri çevirdiğini okuyoruz. Allah kutsal kitabında bu isteğin sadece ‘sözden' ibaret olduğunu ve bunun da sadece ‘insan' tarafından söylendiğini belirtiyor. Buradan şu sonuca ulaşabiliriz. Ruhun ölüm sonrası yeniden ruhta can bulacağını (reenkarnasyon) ümitle isteyenin 'sadece insan' olduğunu, Tanrının ise buna müsaade etmediğini anlıyoruz.

Ayetin sonunda ise ruhların öldükten sonra mahşere kadar berzahta tutulacağı belirtiliyor. Bu ayetten reenkarnasyoncular hiç hoşlanmazlar. Zira Kuran'dan sözde destek alarak sentezledikleri çarpık düşüncelerini bu ayet yıkmaktadır.  Aşağıdaki ayette de reenkarnasyonun dinde yeri olmadığını görüyoruz. Bu ayetde sadece ‘gün' sözcüğü deniyor, ‘günler'den söz edilmiyor.

Meryem 33.

"Selam üzerimedir; doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden kaldırılacağım gün de."


 

Kuran ayetleri ışığında konuyu açıkladıktan sonra, şimdi de reenkarnasyonun spritüalizm ve hipnozla kanıtlanması çabasına bakalım.

Bedri Ruhselman 1950'lerde Türkiye'de spritüalist düşüncenin başlamasında çok önemli rol oynamıştır. Ayrıca ülkemizde de reenkarnasyon düşüncesinin öncülerinden birisidir. Hatta geçenlerde bir kitabı derin dondurucudan çıkartılıp akıl tutulması yaşatırcasına toplumun dikkatine sunulmuştu. Bedri Ruhselmanın bu konuyla ilgili çalışmaları spritüel konulara taraftar toplamasında etkili olmuştur. Ayrıca "Sadıklar Planı ve Ruhsal Tebliğler" adlı kitap çok önemlidir. Bu kitapta insanın her ruh göçünde iyice olgunlaşıp kemale erdiğini ve bir süre sonra tekamülün son noktasına gelindiği anlatılır. Bu son noktada enkarne olunmaz. Zira Rehber Varlık olunmuştur. Bu varlık biçimine ulaşmak için hipnoz yöntemi kullanılmıştır. Hipnozda kemale ermek isteyen ruh, Rehber Varlıklar ile görüştürülür. Hipnoz sırasında ulaşan tebliğler bir yere yazılmış ve böylece bahsettikleri rehber kitap ortaya çıkmıştır. Yani nereden baksanız fantastik bir akıl tutulmasıdır. Burada ne bir felsefe bulabilirsiniz ne de düşünce olgunluğu.. Spritüalizm gibi ciddi bir felsefe disiplinin öncülerinden olan Spinoza, Berkeley gibi isimlerin kemiklerini sızlatan spritüel yaklaşımlar bunlar!.. Gerçeklerle alakası yoktur. Bir çeşit duygusal şarlatanlık.. Öylesine bir şarlatanlık ki; bu sözde vahiyler (yani hipnozda yazdırılan ruhsal tebliğler) güya Kuran'dan sonra Tanrının ulaştırdığı 'yeni ayetlermiş' ve daha modern olduğundan Kuran bundan sonra bu yeni tebliğlerle tefsir edilecekmiş.. İnandıklarının özeti budur. Bu tebliğlerin en önemli uydurmaları Cebrail'in olmadığı, her insanın vahiy alabileceği, Cennet ve Cehennemin bizim anladığımız gibi olmadığı, hatta melekler ve cinlerin de hayali olduğu iddiasıdır. Herkes bir Rehber Varlık (Cebrail) olabilirmiş.. Sonuçta buna inananlar var ve inanılabilir haliyle.. Fakat Kuran'ın bu kitaptaki Rehber Varlık anlayışıyla tefsiri, din sömürüsünün ötesinde, din anlayışını tamamen ortadan kaldırmak amacını taşımaktadır.  

Hipnoz olayına biraz daha ayrıntılı girelim.. Reenkarnasyoncular insanları aldatmak için hipnoz şovları da yapmıştır. Medyamızdan da birçok ünlü isim bu hipnozlara katılmış, başka yer ve zamanlarda yaşadıklarını söylemişlerdir. Oysaki bunlar tamamen hipnozcunun telkinleri sonucudur. Hipnoza sokulan kişi önce seanslarla rahatlatılır ve ruhuna dinginlik verilir. Böylece hipnoza giren, hipnozcunun tesir ve telkinine savunmasız kalır. Hipnozcuya iyi bir insan, ruhunu rahatlatan süje olarak bakar.. Hipnozcu seansta ona hayali bir dünya haritası çizdirir. Oysaki buradan çıkan sonuçlar çok çelişkilidir. Örneğin hipnoza girenin başka bir ülkede oraya ait olmayan bir yabancı dil konuştuğunu söylemesi, fiziksel durumunun detaylarına girememesi, detay anlatınca da mantıksal çelişkili ifadelerde bulunması, doğduğu kasabanın isminin ve diğer detayların hipnozcu tarafından sorulmaması gibi çelişkiler vardır.. Bu çeşit hipnoz seanslarını psikiyatristler yoğun telkin bombardımanı ve birer ruhsal bozukluk olarak nitelemektedir. Bu davranışların psikiyatrideki tanımı dissosyetif bozukluktur. Bu bozukluk hipnoz olmadan da ortaya çıkabilir ya da bilinçaltında kaldığından sadece hipnozla ortaya çıkabilir. Geçmişte yaşadığını iddia etmek olan bu durumun psikolojideki yeri ‘altered ego state' dir. Çok kimlikli, çok kişilikli olma durumu.. Kısaca hipnozdaki insanlar enkarne olduğu dönemleri söylemesi sadece dissosyetif kimlik bozukluğu yaşamalarındandır.


Gelelim reenkarnasyondaki bazı mantık hatalarına:

Neden reenkarnasyon yaşayanlar geçmişle ilgili hiç bilmediğimiz ya da bildiğini iddia ettiği herhangi bir şey hatırlamaz? Bu inanca göre hepimiz enkarne olduk. Bizler enkarne olduysak önceki geçmişimizle ilgili neden en ufak değişik görüntüyü hatırlamıyoruz?  

Hipnozda telkin altında alınan sözler, bilimsel açıdan hiç mantıki bir delil olarak kabul edilebilir mi?  Cevap: Hayır..

Tenasüh de bazı insanlar hayvan ve bitki olabiliyor. Peki şu anda etrafımızdaki ağaç, bitki ya da hayvanlar neden hiç ‘insani tepki' vermiyor? Bütün yaşamsal tepkileri ya hayvansal ya da bitkiseldir..

Hipnozda kurulan hayaller gerçek gibi anlaşılır. Bu durumda reenkarnasyonun hiç bilimsel bir gerçeği olabilir mi?  

Kısaca bu konunun ne bilimsel ne de dini kanıtları vardır.

 

Birazda mizahi açıdan yaklaşırsak, nirvana konusu toplumumuzda üst kast düşüncesi oluşturamayınca, daha yumuşak bir yerlere iniş yapıldı ve bu kadim inanç zaman zaman pişirildi. Sözde tanrı yok dedikleri aslında  sayısız tanrısından bir tane bile teklik felsefe çıkaramayan (sonradan tahrif edilmiş) Buddha'nın monoteizmini açıkça kabul ettim diyemeyenlerin belki de en yumuşak sığınağı oldu reenkarnasyon.. Aslında komediye alınacak bu anti monoteist sözde spritüel felsefe, lastiği patlamış bir takanın etrafında koşan 'spritüel paramiliter' neferlerden oluşuyor. Allaha şükür toplumumuz henüz reenkarnasyona meyletmedi. Cem Yılmaz'ın dediği gibi bir tanesi bile, sonraki hayatımda ameleyim demiyor. Herkes ya kral ya prenses ya da Rockfeller olacağını sanıyor..

Psikolojik açıdan bakarsak; Dünya hayatının zevklerine duyulan şehvetler, yaşam oksijeninin verdiği o rahatlık ve zindelik, bilinçaltı aynasındaki sorunların korteks altına itilmesine yol açar. Derken bir zaman sonra ruhta bir stres başlar. İnsanlar tinsel isteklerinin dayanılmaz baskısını bilinçaltı aynasına yansıtır. Bunlar bilinçaltına itildikçe stresin boyutları da artar. Özdekçi katılık taşıyan bireyler yeri geldikçe kafasındaki soru işaretlerine yenilir. Derken reenkarnasyonun açıklayamayacağı vicdan kavramıyla tanışılır. O zaman da makyajlı sözcüklere sığınılır. Ne çare ki vicdan kavramına yanıtlar tatmin edici gelmez. Ruh bir şekilde tinsel tatmin ister. Ölüm sonrası ve ilk oluş gibi kavramlar, biyolojilerini arasıra çökertir. Fakat sorunlar bitmez. Derken bilinçaltında lanetledikleri gizemli soru işaretleri yine su yüzüne çıkar. Psikanaliz ters köşeden onları daralttıkça daraltır. Çünkü annesinin merhamet dolu rahminde genetik kodlamasını almışlardı..

Bu kodlama reenkarnasyoncular için hayat çizgisinde belli aralıklarla korteksi rahatsız etmese ne iyi olurdu.. Onların ölümden kaçışlarını teskin edecek yanıt Hint gurularından gelmişti.. Böylece onun aldatıcı ve de çekici güzelliğiyle insan sarhoş olur.. Ayrıca reenkarnasyon; Aristoteles yöntemiyle de Popper kavramlarıyla da bir mantıksal süzgece girdirilmez. Ya da Kant kritizmine sokulmaz. Zira reenkarnasyonun mantık ve felsefi düşüncede pek karşılığı yoktur.. Bu sarhoşluk tüm akli kritizm yöntemlerine kapıyı kapatmıştır. Çünkü ruh, reenkarnasyonla halen tatmin halindedir. Oysaki ölüm ve ötesindeki hayata dair sorulara, reenkarnasyonla geçici yanıt bulunmuştu. Zira buna eğilimli olanlar inançlarını kritik ederse bireyin ölümsüzlüğe olan biçare çaresini tahrip etmiş olurlardı. Bu yüzden reenkarnasyon denilen 'spritüel' tatminle bir süre dinlenmiş olurlar.

Yeni bedenine kavuşup tekrar aynı gezegende kalabilmek için..
Toprak altı yaşamı düşünmemek için...
Ölümden kaçmak için...

 
 Felsefe ve bilimin ışığından ayrılmayalım...


   
2013-09-19
YORUM YAP
Yorumlarınız onaylandıktan sonra yayına verilecektir. Uygun görülmeyen yorumlarınız yayınlanmayacaktır. Yasal zorunluluk olarak yorum yapan ziyaretçilerimizin IP bilgileri kayıt altına alınacaktır. Teşekkürler...

  Bu yazıya ilk yorumu yapmak ister misiniz?



yazarın diğer yazıları