Bu sayfadaki içerik, Adobe Flash Player'ın daha yeni bir sürümünü gerektiriyor.

Adobe Flash player Edinin


GÜNDEM POLİTİKA DÜNYA EKONOMİ SPOR 26 Eylül 2013
Menderes ALPKUTLU
Menderes ALPKUTLU kimdir?
Alpkutlu, Tarih öğretmenliğiyle lisans, Güvenlik Stratejileri ve Yönetimi alanıyla ise yüksek lisansını tamamlamış, aynı alanda doktorası ve akademisyenliği devam etmekte olup, İngilizce ve Osmanlıca bilmektedir.
Email: [email protected]
  YAZARIN SAYFASI
Batı'nın medeniyet diktası ve Türkiye
Dünyâda yaklaşık dört asrı bulan Batı medeniyeti liderliği, son iki asırdır içinde girdiği kendi dışındakileri öteleyen yaklaşımın da etkisiyle gittikçe etkisiz hâle gelmektedir. Özellikle içinde bulunulan yirmi birinci yüzyılın başlarında meydana gelen 11 Eylül 2001 olayı, bu anlamda Batı medeniyeti için yeni bir dönem başlatmıştır.

Bu saldırının fâilleri olarak, şüpheli de olsa, İslâm ve Müslüman ülkelerin görülmesi, Batılı güçlerin Ortadoğu ekseninde İslâm ülkeleri algısı ve ilgisinde de farklılığa yol açmıştır. Özellikle, ABD ve müttefiklerinin Afganistan ve Irak'a müdahâleleri ile başlayıp Fransa'nın Libya'ya müdahâlesi ile ivme kazanan yeni süreç, Arap Baharı ile isimlendirilen hâlk hareketleriyle farklı bir evreye girmiştir.

Dünyâda gerek Batı'nın süreçteki oportünist rolü ve gerekse de bölge hâlkının süreç karşısındaki bölünmüşlüğü ve tutarsızlığı, sürecin demokrasi karşıtlarının inisiyatifine geçmesinde etkili olmuştur. Bu da sürecin, demokrasiyi sadece kendi coğrafyasında ve kendi medeniyet mensupları için istediği eleştirileriyle Batı aleyhine yorumlanmasına yol açmıştır. Bilhâssa Suriye'de başlayan süreçte Rusya, Çin ve İran gibi ülkelerin, değişim talep eden halkın yerine, iktidardaki rejimlerden taraf olmaları, süreci hâlklar aleyhine döndürmeye kâfi gelmiştir. Nitekim, bu doğrultuda Mısır'da demokratik yönetime yönelik darbe ve yakın zamanda Suriye'deki kimyasal silah olayına dünyânın pragmatist tutumu, Batı'nın ikircikli ve çifte standartlı bakış açısını açık seçik ortaya koymaya yetmiştir.

Batı'nın bu tutumu, bir kez dâha Rousseau'nun devletlerarası savaş kaygılarını teyit ve Kant'ın dünyânın sonsuz barış özlemini ise, bencil insân ve devlet yapısından ötürü, Ortadoğu'da yok sayan bir yaklaşımdır. Dolaysıyla bu yaklaşım, barışı da medeniyeti de yalnız kendi coğrafyalarında anlamlı gören Batı'nın pragmatistliğini teyit eden bir başka gelişmedir. Bundan ötürü de bu tutum, yirmi birinci yüzyıl başlarında kıpırdamaya başlayan Batı'ya alternatif medeniyet arayışının filizlenmeden sindirilmesi girişiminin bir parçası olarak da değerlendirilebilir. Bir başka ifâdeyle Batı'nın bu tutumu, Toynbee'nin de tespitiyle, Batı medeniyetine rakip olabilecek Çin ve İslâm medeniyetlerinin olası uyanışının engellenmesi olarak da görülebilir. Nitekim buna dâir, Batı'nın 'tarihin sonu' ve 'medeniyetler çatışması' tezlerini savunan Fukuyama ve Huntington gibi düşünürlerin yaklaşımları, bunun ipuçlarını yıllar öncesinde vermiştir.

Bu paralelde yüz binlerce kişinin Libya, Irak'ta, Suriye'de ölmesi ve bu duruma aday olan Mısır'daki süreç, Batı'nın alternatif medeniyetlere karşı, diktatörlükten taraf olduğunu ortaya koyan bir medeniyet diktası olarak da görülebilir. Aynı şekilde Tunus başta olmak üzere, Ortadoğu ve Asya'daki birçok İslâm ülkesinin her an patlamaya hazır gerginlikte tutulması, Batı'nın yirmi birinci yüzyılda da alternatif bir medeniyet havzasını kurutma fırsatlarını hazır tuttuğunu izlenimini güçlendirmektedir. Bu bağlamda ABD'nin bir önceki başkanı Bush'un 11 Eylül saldırıları sonrası gelişmelere yönelik haçlı seferi vurgusu ve yine Türkiye Başbakanının da yaşanmakta olanlara yönelik haçlı seferi vurgusu, liderler cephesinden bu sürecin medeniyetler savaşı olarak algılandığı izlenimi vermektedir. Buna karşın, Batı'nın bu niyeti, Türkiye ve Çin başta olmak üzere, dünyânın kimi toplumları tarafından anlaşıldığına dair güçlü emarelerde her geçen gün artmaktadır.

Bu durum, dünyâyı daha riskli ve güvensiz bir sürece sokarak, büyük bir değerler bunalımı yaşayan Batı medeniyetinin, etkisi altında tuttuğu zeminin de hızla yer değiştirmesine sebep olmaktadır. Machavelist bir yaklaşımla buna engel olmaya çalışan Batı'nın ruh hâli ve eylemleri ise, Ortadoğu'ya da güven/lik ve barışın, dünyâya da huzurun hakkıyla gelmesinin yakın gelecekte de pek de kolay olmayacağını göstermektedir. Türkiye'nin de süreci bu minvalde okuduğuna dair önemli ipuçları vardır. Özellikle Başbakanın ve Dışişleri Bakanının bu doğrultudaki tavizsiz tutumları, Türkiye'nin de Batı tarafından alternatif medeniyetin çıbanbaşı olarak algılanıp Batı tarafından engellenmeye çalışıldığının da anlaşıldığını ortaya koymaktadır. Türkiye'nin bu mücadelenin bir tarafı olarak algılanmasının da başlangıç noktası olarak ise, 1 Mart 2003 tezkeresi görülebilir.

Hülâsa, son yıllarda Türkiye'nin içinde girdiği yeni yapılanmanın yanı sıra, ülkenin Osmanlı deneyimi, jeopolitik, jeostratejik ve sosyolojik durumu, bu medeniyetler mücadelesinde Türkiye'nin daha fazla göze batmasına neden olmuş ve olmaktadır. Bundan ötürü de, Türkiye'nin dünyânın gidişatının değiştiren böyle bir algı ve çatışma ortamında, iç sorunlarını daha gürültüsüz çözüp, bundan en az zararla çıkmaya adapte olması, Türkiye'nin hem bugünü, hem de yarınları için hayâtî derecede önemlidir. Türkiye muhâlefetinin de Ortadoğu gelişmeleri başta olmak üzere, dünyânın yüz yüze kaldığı bu süreci, bir kez de bu eksen de değerlendirmesi, Türkiye'nin tüm kesimleri adına ziyâdesiyle hayırlı olabilir.  


   
2013-09-23
YORUM YAP
Yorumlarınız onaylandıktan sonra yayına verilecektir. Uygun görülmeyen yorumlarınız yayınlanmayacaktır. Yasal zorunluluk olarak yorum yapan ziyaretçilerimizin IP bilgileri kayıt altına alınacaktır. Teşekkürler...

  Bu yazıya ilk yorumu yapmak ister misiniz?



yazarın diğer yazıları
- Mısır'ın Suriye olmaması için...
- Güvensiz güvenliğin ekonomik boyutu
- Tüketim kültürüyle tüketilen insan/iyet
- Türkiye'de siyaset ve güven
- Üç kutuplu dünyada Suriye çıkmazı
- Türkiye'de gençlik ne ister?
- Suriye müdahalesi ve Türkiye'nin iç..
- Türkiye'nin hala vuruş(turul)maya müsait..
- 'Vuruşanların gölgesinde kaynaşan' dünya...
- Çokkültürlü dünyanın tek taraflı..
- Postliberal dünyanın kaotik yapısı
- İnsanı yaşatmayı hedefleyen lider arayışı
- 'Halkını merkeze alan' liderlik (HML)
- İktidarını merkeze alan lider: B. Esed
- Türkiye'nin aşkın güvenlik arayışı
- Türkiye'nin kendini arayışı ve güvenlik..
- Demokrasi ve çokkültürlülük çıkmazı
- Demokrasiye Batı Çelmesi...
- Zulmü durduramamanın gözyaşları