YAZARIN SAYFASI | |||
Müslüman (Sünni, Alevi) | |||
![]() Buna sebep olarak, herkes bir yorum getirebilir. Benim yorumum, güç ve çıkarlarını kaybetmek istemeyenlerin, halk nezdinde istediği desteği alamayacağını bildikleri için makamlarında kalabilme adına, Anadolu da emelleri olan Emperyallere de taşeronluk yaparak halkımızın aydınlanmasını engellemişlerdir. Müslüman Türk Milletini, gözü bağlı olarak, etrafa dağılan tespih tanelerini toplamaya zorlamışlardır. Milletimizin büyük bir çoğunluğu ben Müslüman Türk'üm demesine rağmen, Alevi-Sünni ayrımı zorlanmıştır. Anadolu halkının kahır çoğunluğu biz Müslüman Türk vatandaşıyız demesine rağmen Türk-Kürt ayrımı zorlanmış etnik kimlikler kaşınmıştır. Anadolu da bin yıldır birlikte yaşayan ve büyük bir Millet olmuş Türk-Kürt, Alevi- Sünni, gerçek anlamda biri diğerine tanıtılmamış ve birbirini tanımalarına da fırsat verilmemiştir. Aleviliği ve Sünniliği iyi bilen ve halka anlatabilecek işi bilen insanların bir araya gelerek bilimsel olarak tarihi süreci tartışmalarına da fırsat verilmemiştir. Baskı, korku ve yasaklar dışında çok da yapılan bir şey olmamıştır. Bu konuda son yıllarda ciddi çalışmalar yapılmaktadır. Asırlarca birlikte yaşayan, aynı Allah'a inanan, aynı peygambere biat eden, Ehli-Beyt'e sevgi besleyen, Anadolu'yu VATAN tutan ve yaşayan, birlikte kurdukları Devletin vatandaşı olan bu Büyük Milletin insanları arasındaki bu ayrılıklar önemli rahatsızlıklar yaratmıştır. Sağ - sol, Alevi - Sünni, Türk - Kürt, Laik-Anti Laik gibi kısır ve suni çekişmeler, Milletimize çok ciddi hem mal hem de can kaybına neden olmuştur. En önemlisi de toplumun hem Sünni kesimi hem de Alevi kesimi büyük bir yozlaşmaya sürüklenmiştir. Bu günün ortamında, Aleviler ve Sünniler birlikte çalışmalar yapmalı ve ortak paydalardan hareketle diyalog zemini oluşturmalıdırlar. Geçmişte yapılmış bir kısım hataları unutarak İslam Kardeşliği içerisinde yek-vücut olunmalı ve bu ayrılığa derhal son verilmelidir. 'BİRLİK İÇİN VİZYON GEREK' Gerçeğini dikkate alarak, tartışmayı vizyon sahibi ehil insanlar yaparak, Sünnilik ve Alevilik hakkında halkımız aydınlatılmalıdır. Türk toplulukları, Anadolu'ya gelinceye kadar dünyanın değişik coğrafyalarında yaşamışlar, yaşadıkları bölgelerin kültürlerinden etkilenmişler, İnançlarından etkilenmişler, kendi kültürlerinden onların kültürlerine ve inançlarına da bir şeyler ilave etmişlerdir. Türk toplulukları İslamiyeti kabul etmeden önce, yaşadıkları coğrafyanın gereği olarak bir yandan doğuda Budist- Çin kültürünün etkisine girerken, bir yandan da batıda 'ZERDÜŞT' İran'ın inançlarıyla ilgilenmişler, Mezopotamya da doğan ve dünyanın bütün bölgelerinde etkili olan Manihaizm'den etkilenmişlerdir. Bazen aynı zamanda, bazen de halef- selef olarak bu dinlerle yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Manihaizm Uygurların resmi dini olarak bile kabul edilmiştir. Bunlar tek tanrı inancı olduğu için Türk toplulukların tüm yaşamlarında inandıkları tek tanrı arayışlarına da uygun olmuş ve bu dinlerden kültürlerine, kültürlerinden de bu dinlere çok şeyler katmışlardır. Ama asırlar boyunca bu etkileşimler çok büyük değişikliklerin olmasına da yol açmıştır. Türk topluluklarının, Anadolu'ya gelmeden önce İslamiyeti kabul etmişlerdir. Hızla ve çoğunlukla Türklerde İslamiyet büyük ölçüde kabul görmüştür. Fakat İslamiyet'ten önceki yukarıda sözünü ettiğim dinlerin etkileri asırlarca sökülüp atılamamıştır. Türk toplulukları İslam'a aykırı olmayan kültürlerini İslam motifleri ile süsleyerek yaşamaya devam etmişlerdir. Asrısaadet döneminden sonra kurulan İslam (Arap) Devletlerinin kendi içlerinde yaşadıkları sorunlar, İslam'ın siyasallaştırılması, Kabile ve ırk'a dayalı yönetim anlayışları, büyük ölçüde Orta Asya, Orta Doğu ve Anadolu'yu etkisi altına almıştır. Dönemin baskıcı yöneticilerine karşı çıkan başta Ehli Beyt olmak üzere, onlarca akil insan ve İslam Âlimi katledilmiş ve geniş bir coğrafya da yaşayan toplumların inançları ve Kültürleri büyük ölçüde yozlaştırılmış ve asırlarca unutulmayacak kin tohumları atılmıştır. Asırlarca yoğun bir bilgi kirliliği içinde yaşamak zorunda bırakılan Anadolu halkı, gerçek anlamda İslamiyet'i inanç dünyalarının dibine indirebildiği ölçüde eski dinlerinin kalıntılarını dışarı atmış, inanç dünyasını tamamen İslami inanç ve itikatlara uygun olarak oluşturmaya çalışmışlardır. Bulunduğu coğrafya ve diğer şartların gereği olarak, bazı Türk Toplulukları İslam'a girip ona inandığını ifade etseler de önceden yaşadıkları gelenek ve ananelere İslami isimler vererek yaşamaya devam etmişlerdir. Bu yaşamlarına müdahale eden dönemin fars ve Arap âlimlerinin birçok içtihatlarını ret etmişler ve bunda direnmişlerdir. Türk milletinin Orta Asya'dan Anadolu'ya gelişlerinden sonra İlk Türk Mutasavvıf'ı olan Hoca Ahmet Yesevi ve onun Anadolu'ya gönderdiği Alperenleri, zaman zaman Arap ve Fars Âlimleri ile çoğu konularda ters düşmüşlerdir. Yoğun bir Ehlibeyt sevgisi olan Müslüman Türkler, Kerbela gibi çok acı ve zalimce işlenen bir katliamın etkisinde kalarak Halifelik makamına biat etmemekte büyük direnç göstermişlerdir. O günün şartlarında içinde birçok kültürü barındıran, birçok dinin etkisi altında kalan Türkler, kendi aralarında da bölünmeler parçalanmalar yaşamışlardır. Büyük Devletler kurmalarına ve halifeliği kendi himayelerine almalarına kadar giden süreçler yaşamışlardır. Kendi içlerinde birliği beraberliği ve en güçlü dönemlerini, Hacı Bektaşi veli, Mevlana, Yunus Emre ve Anadolu Erenlerinin varlığı ile birlikte bunların birbirleri ile çatışmadan gerçeğin derinliklerinde sevgiyi hâkim kılarak oluşturdukları diyalog içinde barış ve hoşgörü ortamında yaşamışlardır. Osmanlının kuruluşunda ve yükselişindeki güç, Mevlana, Yunus Emre ve Hacı Bektaşi Velinin miraslarını sürdüren, Bektaşi dedelerinin ve Nakşibendî şeyhlerinin, Türkleri ve Türk kültürünü, gerçek İslam'ı ve Müslümanlığı çok iyi bilmeleri sonucu topluluklar arasında sağladıkları manevi atmosferdir. Bütün bu kısa anlatımın sonunda, kendilerinin Müslüman olduklarını söyleyen Aleviler ve Sünnilere düşen en önemli vazife, İslamiyet'i sağlam kaynaklarından (Kuran ve Sünnet) ciddi bir şekilde öğrenip, inanç dünyasını derinleştirmektir. Dinini ana kaynaklarından öğrenen her Müslüman Türk İslam öncesi inançlarından, dinine uygun olana sarılacak, dinine uygun olmayanı da hayatından silecektir. Özellikle Allah'a Peygamber'e inanan ve Ehli Beyt'i seven hiçbir Alevi ve Sünni Müslüman, İslamı reddeden felsefi görüş ve düşüncelere inanmayacaktır. Çünkü son ve en mükemmel olan kendi dinini incelediğinde görecektir ki İslam dışı felsefe ve düşünce sistemlerinin savundukları fikirlerinin faydalı olanları daha mükemmel şekilde kendi inandığı dininde vardır. Eşitlik, Düşünce Özgürlüğü, İnsan hakları, Adalet, refah gibi esaslar Peygamberimiz ve onun Halifeleri zamanında yaşanmıştır. Hz Ömer hutbede sorgulanmış, Hz Ali bir Yahudi'yle aynı kadı karşısında yargılanmıştır. Pir Sultan Abdal'ın "iki kardeş karşı karşı salındı, ciğerciğim delik delik delindi" dediği Alevi- Sünni çatışması tamamen Vatanımızın Milletimizin iyiliğini istemeyen, İslam ve Müslüman Türk düşmanlarının istediği bir sonuçtur. Bizler yıllarca, sağ-sol, Türk-Kürt, Alevi-Sünni gibi suni gündemlerle kavga ortamına sürüklenmeye zorlanmış bir milletin evlatlarıyız. Asırlardır aynı DİN, VATAN, BAYRAK için şehit olan bizleriz. Et-Tırnak olmuşuz. Biz asil ve asıl kardeşleriz. Oyuna gelmemeliyiz. İyi niyet her zaman başarının dostu olmuştur. H.z. Ali efendimizi kitaplarla anlatsak bitiremeyiz. İlk Müslüman olan çocuk, Peygamberimizin damadı, amcasının oğlu ve neslini devam ettiren varisidir. Kuran'ı Kerim'de, "De ki ( ey habibim) Ben bu tebliğime karşılık sizden akrabamı (ehli beytimi: Hz Ali, Hz. Fatma, Hz Hasan ve Hz. Hüseyin) sevmeniz dışında bir şey istemiyorum." Ayet emriyle Ehli Beyt'i çok seviyoruz. Yezidin ve Emevi Hanedanı'nın yaptığı zulümleri şiddetle kınıyoruz. Herkes huzur içinde olsun 'AŞURE GÜNÜ' gibi birçok kültüre sahip olan MÜSLÜMAN ANADOLU TOPLUMUNU birliğini hiçbir güç bozamıyacaktır. Bizim diyaloğumuz devam ettiği sürece Milli birliğimiz Anadolumuzda daha da güçlenecektir. ALLAH'A EMANET OLUNUZ |
|||
![]() ![]() ![]() |
|||
2013-09-28 | |||
|
|||