Bu sayfadaki içerik, Adobe Flash Player'ın daha yeni bir sürümünü gerektiriyor.

Adobe Flash player Edinin


GÜNDEM POLİTİKA DÜNYA EKONOMİ SPOR 11 Ekim 2013
Menderes ALPKUTLU
Menderes ALPKUTLU kimdir?
Alpkutlu, Tarih öğretmenliğiyle lisans, Güvenlik Stratejileri ve Yönetimi alanıyla ise yüksek lisansını tamamlamış, aynı alanda doktorası ve akademisyenliği devam etmekte olup, İngilizce ve Osmanlıca bilmektedir.
Email: [email protected]
  YAZARIN SAYFASI
Türkiye'nin imajını hedefleyen 'sorular'
Son günlerde sayısı her geçen gün artan gazeteci ve yazar, gittikleri Batı ülkeleri seyahatlerinden; 'Türkiye'de neler oluyor? muhteviyatında sorularla dönmektedirler. Bu sorular, Batılı ülkeler için Türkiye'nin gelişiminden rahatsızlığın üstü kapalı bir işareti şeklinde de yorumlanabilir. Soruların çeşitli vesilelerle Türkiye medyasında da paralel mahiyette ve daha albenili bir üslupla dillendirilmesi ise, bu sorulara muhatap olanların da Türkiye'nin ‘kendi gibi olma' sürecini anlâma güçlüğü çektiklerinin ipuçlarını vermektedir. Özellikle soruları, gündeme getirenlerin, soruları çoğunlukla yalın Gezi ve uzantılı olaylar ekseninde açıklama çabası, bu izlenimi güçlendirmektedir.

Ancak, 2013 yılının ortalarında etkili olan Gezi olaylarının bu soruların asıl amacını kamufle etmede de kullanıldığı göz ardı edilemez. Buna rağmen, yurtiçi ve yurtdışından da ilgi bulan bu soruların Türkiye'de itibar kaybından kaynaklanan bir güven-lik zafiyeti yaşatmayı hedeflediği söylenilebilir. Bunun da gerçek dayanak noktasının, Gezi olaylarının da değirmen suyu olan, Türkiye'nin ekonomik ve demokratik gelişme trendi olduğu açıktır.

Bilhâssa bu soruların gündeme gelmesinde, ABD ve AB'nin bazı ülkelerinin Türkiye'nin iç ve dış politikasında, son birkaç yıldır, inisiyatifi kaybetmişliğinin kaygısı göz ardı edilemez. Özellikle, Türkiye'nin 1 Mart 2003 tezkeresindeki sıra dışı tavrı, her geçen gün ekonomide bağımsız adımlar atıyor olması ve IMF ile olan borcunu bitirmesi, bu soruların önemli saç ayağı olmuştur.

Kazanılmakta olan bu özgüvenin ‘kendi söküğümü kendim dikerim' güven ve özgüven anlayışıyla somutlaştırılması, Türkiye'nin yeni vizyonunu, üstü kapalı eleştirilerle yüz yüze bırakmıştır.  Özellikle, Türkiye'nin kısa bir süre zarfında, savunma sanayi başta olmak üzere, pek çok sahada Ar-Ge bütçesini arttırması, bu düelloyu pekiştirmiştir. Buna bir de milli tank, piyade tüfeği, eğitim uçağı, helikopter projeleri ve Çin ile ortak hava savunma füzeleri üretme süreci eklenince, bu sürecin yakında daha aşikâr bir şekilde Batı ile demokratik ve ekonomik bir yarışa dönüşeceğini, şimdiden tahmin etmek zor değildir.

Hâliyle, Türkiye'nin bu yeni süreçle içine girdiği milli revizyonist ve milli irâde çabasından netice alıyor olması, çalkantılı bir süreç yaşayan ABD ile ekonomik istikrarsızlıkla yüz yüze olan AB ülkelerini tedirgin etmiş gözükmektedir. Aynı şekilde, ülke içinden de kimi kesimlerin eski etkinlikleriyle etkisizleşmesi, bu uğurda, kendilerini, her yolun mubah olduğu bir hevesin içine soktuğu izlenimi  vermektedir.

Bu paralelde, son günlerde vatandaşlarımızdan bir kısmının isteyerek veya yanıltılarak taraf oldukları sokak olaylarının neticesinden pek de iyi niyet belirtileri ortaya çıkmamaktadır. Bilhâssa, güvenlik güçlerinin her türlü iyi niyetli huzur ve sükûn çabalarının, sürecin aktörleri tarafından bir ölüm kalım mücadelesine dönüştürülmeye çalışılması, bunun açık bir kanıtıdır.

Öyle ise, Batı ülkelerinin Sanayi Devrimi ile, Türkiye de dâhil, Doğu toplumlarından devraldığı irâde ve emeğin tekrar sahiplerine devrinin ikinci ayağının da başladığı söylenilebilir. İlk basamağı olan fiîli işgale direniş, hatırlanacağı üzere, yirminci yüzyılın başlarında M. Kemal önderliğinde Türk milletinin Kurtuluş Savaşı başarısıyla neticelenmişti. Ancak, Dünyâya örnek olan bu mücadele, yerli ekonomi, demokrasi ve sanayideki başarılarla taçlandırılamamıştı. Dolayısıyla, fiîli bağımsızlık olan bu başarı, ekonomiyle güçlü bir pozisyona ulaştırılamadığından, Türkiye'nin coğrafi istilâdan kendini kurtarmış olmasıyla ancak sınırlı kalmıştı. Bu da, on yıllarca ülkenin pek çok alanda beyin ve irâdesinin tahakküm altında kalmasını kaçınılmaz kılmıştı.  Bu durumdan kurtulmak adına Menderes ve Özal ile ekonomide güçlenme arayışları ise, tam anlâmıyla netice ver(e)memişti.

Son söz olarak, yirmi birinci yüzyılın başlarında Türkiye'de başlatılmış olan mankurtluktan kurtularak özüne dönme hamlesi, önce içten başlatıldığından, dışta da başarı getirmiştir. İşte bu başarıdır ki, sokak olayları şemsiyesi altından Türk yazar, gazeteci ve siyâsîlerinin bir kısmına, yurtdışından 'Türkiye'de neler oluyor?' sorularını sordurmaktadır. Bu soruların muhataplarının Batılı gazetecilere verilebileceği en anlamlı cevap ise; Türkiye'de yerli demokratikleşme ve sanayileşme oluyor, şeklinde realist bir cevap olabilir.   

   



   
2013-10-02
YORUM YAP
Yorumlarınız onaylandıktan sonra yayına verilecektir. Uygun görülmeyen yorumlarınız yayınlanmayacaktır. Yasal zorunluluk olarak yorum yapan ziyaretçilerimizin IP bilgileri kayıt altına alınacaktır. Teşekkürler...

  Bu yazıya ilk yorumu yapmak ister misiniz?



yazarın diğer yazıları
- Mısır'ın Suriye olmaması için...
- Güvensiz güvenliğin ekonomik boyutu
- Tüketim kültürüyle tüketilen insan/iyet
- Türkiye'de siyaset ve güven
- Üç kutuplu dünyada Suriye çıkmazı
- Türkiye'de gençlik ne ister?
- Suriye müdahalesi ve Türkiye'nin iç..
- Türkiye'nin vuruş(turul)maya müsait gençliği
- 'Vuruşanların gölgesinde kaynaşan' dünya...
- Çokkültürlü dünyanın tek taraflı..
- Postliberal dünyanın kaotik yapısı
- İnsanı yaşatmayı hedefleyen lider arayışı
- 'Halkını merkeze alan' liderlik (HML)
- İktidarını merkeze alan lider: B. Esed
- Türkiye'nin aşkın güvenlik arayışı
- Türkiye'nin kendini arayışı ve güvenlik..
- Demokrasi ve çokkültürlülük çıkmazı