Bu sayfadaki içerik, Adobe Flash Player'ın daha yeni bir sürümünü gerektiriyor.

Adobe Flash player Edinin


GÜNDEM POLİTİKA DÜNYA EKONOMİ SPOR 06 Temmuz 2014
  YAZARIN SAYFASI
Gençliğimiz Nereye Gidiyor?
Seksenli yıllarda Japon gençliği örnek gösterilirdi. Milli ve manevi değerlerine bağlı olarak yetişen bu gençliğin Japonya'nın geleceğinde önemli rol oynayacağı anlatılırdı. Şimdi bunun ne denli doğru olduğunu hep birlikte müşahede ediyoruz. Ülkelerini teknolojinin zirvesine taşıyan bu gençler halen değerlerine bağlılıklarıyla örnek gösteriliyorlar. 8 nokta 9 şiddetindeki depremle sarsılmıyor, panik yapmıyor ve itidali muhafaza edebiliyorlar. Arıza yapan nükleer santralde vazifesini terk etmiyor, öleceğini bilerek sırf ülkesi için kendini feda edebiliyorlar.
 

Bizim gençliğimiz Japon gençliğinden geri değildir. Tarihi derinliği ve zenginliği olan bir milletin çocuklarına da zaten bu yaraşır. Ne var ki son yüzyılda kültürel bir yozlaşma yaşadık. Değerlerimiz bir şekilde unutuldu veya unutturuldu. Çanakkale de ihtişamını gösteren ruh portresi, sonradan çerçeveye hapsedildi. Şimdi yeniden dirilişini ümit ettiğimiz gençliğimiz çerçevelerini zorluyor gibi.
 

Bir milletin geleceğinin teminatı sayılan gençler nasıl bir süreçten geçiyorlar, hedeflerinde neler var ve hangi seciyelere sahiptirler iyi araştırılmalıdır. Onların içinde bulundukları ortam ve yaşadıkları problemler eğitimciler tarafından dikkatle incelenmelidir. Son yıllarda gençlik problemlerinde artış oldu ve bir şeylerin yerinde gitmediğini maalesef yaşanan acı örneklerde görüyoruz. Özellikle büyük şehirlerde görülen şiddet hadiselerinde, bahsini ettiğimiz problemlerin ipuçlarına rastlıyoruz.
 

Eğitim sürecinde karşılaşılan vakalar bir tıp vakasına doğrudan benzemezler. Tıpta doktor hastaya bazı tahliller uygular ve neticesinde faydalı olacağı düşüncesiyle ilaçlar yazar. Kimse çıkıp bu ilaçlara itiraz etmez. Çünkü herkes bilir ki hastanın ilaçlara ihtiyacı vardır. Keşke eğitim sürecinde yaşanan problemler için de böyle ilaçlar geliştirebilseydik. Ancak dövünmenin çözüme faydası yoktur.  Bu gün yapabileceğimiz en güzel iş, gençlik problemlerini iyi analiz edebilmek ve sağlıklı çözüm önerileri üretmektir.
 

Tahminimizce gençlerimizin içinde bulunduğu en büyük buhran maneviyatsızlıktan kaynaklanmaktadır. Daha dün dizimizin önünde oyunlar kuran şirin yavrularımız bu gün sokaklarda avare dolaşıyorsa, birbirini bıçaklıyor veya kötü davranışlar kazanıyorsa bunun bir vaka olarak kabul edilmesi ve tartışılması lazımdır.
 

Şimdi konumuza ışık tutacağını ümit ettiğim müşahhas bir örnek aktarmak istiyorum. Ayşe Kulin'in 'Adı Aylin'romanı biyografik bir romandır. Roman kahramanı, Kulin'in lise yıllarından arkadaşı olan Aylin Rodomisli'dir. Romanda geçen, Aylin'in Arnavutköy Amerikan Kız Lisesinde okuduğu yıllarda, Aylin ve arkadaşları bir hafta sonu eğlenmek için arkadaşlarının Boğazdaki yazlığına giderler. Kız ve erkeklerden oluşan arkadaş grubu önce eğlenirler. Bir ara içlerinden birinin aklına çılgınca bir fikir gelir ve arkadaşlarına hep birlikte intihar etme teklifinde bulunur. Gerekçe bellidir: Şimdiye kadar her türlü eğlencenin tadına bakılmıştır ve artık bunlar sıkıcı gelmektedir. Öyleyse geriye şimdiye kadar denemedikleri orijinal bir şey kalmıştır: O da ölümdür... Bu fikir diğerlerine de cazip gelir. Sonra intiharın ayrıntılarını görüşürler. Biraz sonra pencereler kapatılır, mutfakta bulunan gaz vanalarının hepsi açılır ve intihar teşebbüsü başlar. Şimdi ölümün soğuk yüzü yavaş yavaş kendini göstermeye başlar. Ne var ki erkek arkadaşlarından biri korkarak pencereye koşar ve bu oyuna son verir. O gün orada bulunan herkes intihardan cayan arkadaşlarına 'Korkak!' ve 'Oyunbozan!' diyerek sitemde bulunurlar.
 

Ayşe Kulin'e ödül kazandıran ve büyük beğeni ile okuduğum romandan özetle aktardığım olay maalesef bir gençlik vakasıdır ve bugün yaşanan hadiselerin perde arkasındaki gerçekle örtüşmektedir. Büyük şehirlerde yaşayan gençlerimizin bir kısmı manevi duyguları tatmin edilmeden yaşıyorlar. Bunda ailelerin büyük sorumlulukları olduğunu düşünüyorum. Onlar, çocuklarının sadece maddi ihtiyaçlarıyla ilgilenerek ebeveynlik görevlerini yaptıklarını sanıyorlar. Eğer böyle düşünüyorlarsa bu ne büyük bir yanılgıdır. Oysa insan, maddesi ve ruhuyla bütün olan bir varlıktır. Bu yüzden her iki yönünün açlıkları bilinmeli ve bu iki yön kendi gıdalarıyla doyurulmalıdır. Âlimlerimiz insanı, madde ve manadan oluşmuş çift kanatlı bir varlığa benzetirler. Sadece maddesi tatmin edilen bireyler tek kanatlı sayılırlar ve tek kanatla uçulması mümkün değildir. Madde ve manasıyla bütünleşmiş bireyler ise ruh sağlığı normal bireylerdir. İşte milletimizin böylesi ruh sağlığı sağlam bireylere ihtiyacı vardır. 
 

Avrupa ülkeleri geçte olsa hatalarını anladılar. Bir dönem insanlarının sadece maddi ihtiyaçlarını gidermeye çalıştılar. O zaman maddi refahın sağlanmasıyla fertlerin mutlu olacağını tahmin etmişlerdi. (Liberal ekonomi modeli ve kapitalizm) Fakat şimdi mutsuz, ruh sağlığı bozuk nesillerin problemlerine bakıp bir şeylerin normal gitmediğini görüyorlar. Dikkat edin çözüm ürettiler demiyorum. Sadece problemin ciddiyetinin farkına vardılar. Neticede onların da varacakları yer bellidir; çareyi binalarını dahi sattıkları kiliselerinde ve unutulmaya yüz tutmuş dinlerinde arayacaklardır. Yoksa içki, uyuşturucu ve internet tuzaklarında kaybettikleri gençleri için her şey çok geç olacak!
 

Bizim durumumuz Avrupa gibi değildir. Manevi dinamikleri güçlü bir milletimiz vardır bizim. Tek eksiğimiz; dinamiklerimiz ile genç nesillerimize arasındaki yıkık köprüleri tamir etmektir. Son yirmi yılda yaşananlar bir kez daha tahlile tabi tutulsa ne demek istediğimiz çok iyi anlaşılacaktır. Bu gün, anne-babalar çocuklarını okullara göndermekten korkar hale geldilerse, lütfen durup bir kez daha düşünelim ve 'gençliğimiz nereye gidiyor?' sorusunu kendimize soralım.




   
2013-10-03
YORUM YAP
Yorumlarınız onaylandıktan sonra yayına verilecektir. Uygun görülmeyen yorumlarınız yayınlanmayacaktır. Yasal zorunluluk olarak yorum yapan ziyaretçilerimizin IP bilgileri kayıt altına alınacaktır. Teşekkürler...

  Bu yazıya ilk yorumu yapmak ister misiniz?



yazarın diğer yazıları