Bu sayfadaki içerik, Adobe Flash Player'ın daha yeni bir sürümünü gerektiriyor.

Adobe Flash player Edinin


GÜNDEM POLİTİKA DÜNYA EKONOMİ SPOR 22 Ekim 2013
Abdullah KALKAN
Abdullah KALKAN kimdir?

Email: [email protected]
  YAZARIN SAYFASI
Kazanıyorlar, Öyleyse Varlar...
Daha içeriği tam anlaşılmamışken,  bir çok otoriter çevre tarafından itiraz edilen, içeriğinin çok dar tutulduğu söylenen DEMOKRASİ PAKETİ üzerine bir iki tane siyasi oluşum kıyamet havası estiriyor. Bu bir iki tane siyasi oluşumun radikal yöneticilerine göre Cumhuriyet Tarihi bembeyaz sayfalar ile doludur. Eğer Cumhuriyet tarihi bu kadar temiz ise o zaman yaşananlar da neyin nesi demek gerekmez mi?

Mevcut hükümet çok isteyerek olmasa bile son zamanlarda Cumhuriyet tarihi ile yüzleşme ve yapılabildiği kadar, has bel kader yaralara merhem sürme namına bazı dosyalara el atmış gibi görünüyor. Yerleşim yerlerine eski adlarının verilmesi, özel okullarda bile olsa anadilde eğitim olanağı gibi.

O cumhuriyet ki sadece halkları asimile etme namına çocukları analarından koparan, doğudaki insanları batıya, batıdakileri doğuya sürgün ettiren cumhuriyettir. O cumhuriyet ki kendi vatandaşlarını şapka giymelerini sağlamak için donanmaya ait gemi ile topa tutan cumhuriyettir. O Cumhuriyettir ki Dersimden yüzlerce çocuğu kendi kültür ve inançlarını unutsunlar diye yurdun dört bir yanına evlatlık veren bir oluşumdur.

Yakın tarihte Nezahat Gündoğan ve Kazım Gündoğan imzalı bir belgesel yayınlandı. Bu belgesel de Tunceli'de 1937 ve 1938 yılarında sürdürülen Tunceli Harekâtı sırasında ailelerinden koparılan yüzlerce çocuğun hikayesi anlatılıyor. Gündoğanlar aradan geçen bu kadar uzun zaman aralığına rağmen birkaç tane kardeşi tekrar kavuşturmanın sevincini bile yaşıyorlar. Yine Tunceli harekâtı gibi binlerce cana mal olan Zilan Deresi katliamını da unutmamak lazım.

Bu gün bile daha Konya'da, Ankara'nı birçok ilçesinde, İç Anadolu da ve yurdun bir çok yerinde Cumhuriyet zamanında dedeleri, babaları zorunlu göçe tabi tutulan binlerce insan yaşamlarını sürdürmekteler. Dini inançları, ana dilleri ne kadar yasaklanmış ve ötekileştirilmiş olsalar bile bu güne kadar gelebilmişler.

Sözün geldiği aşama itibari ile, geçmişimizde hiçbir şey olmamış gibi yaşamlarını sürdüren, dünya da var olan tüm gerçeklere Devekuşunun kafasını kuma sokması gibi, kafalarını kendi kapalı dünyalarına kilitleyen beyinler ne zamana kadar direnecek bilemiyorum doğrusu.

Dünya kamuoyu yine yakın tarihte ikinci dünya savaşı sırasında Almanların Yahudilere uygulamış olduğu mezalim üzerine Alman Hükümetinin Yahudilerden resmen özür dilemesine tanıklık etti. Doğrusu da oldu aslında. Hitlerin torunları, dedelerinin yapmış oldukları mezalimden mesul olmadıklarını ve gerçekleri gördükten sonra, yaşananlardan ötürü utanç duyduklarını ve ataları adına özür dilediklerini kamuoyuna bildirdiler. Bu özür öldürülen, yakılan, asit kuyularında eritilen binlerce canı geri getirmedi ama yakınlarını kaybedenlerin yaralarına kısmen merhem sürdü. Birçok mağdurun yüreğinde devam eden yangın bu resmi özür sonrası biraz daha soğudu çünkü.

Batının zorlamsı ile artan özgürlük ortamında tarihimizde haksızlığa uğramış, zamanında taşımış olduğu ırki gerçekleri, dini görüşleri, siyasi fikirleri ve var oluş nedenleri ile canlarından olmuş, sürgünlerde ölmek zorunda kalmış, onurları ayaklar altına alınmış ve hatta insan dışkısı yedirilmiş olan insanlar ve ya onların yakınları artık haklarını aramaya başladır. Bu hak arayışları kısmen eleştirilse de eninde sonunda kabul edilmek zorunda kalınıyor.

12 Eylül Cuntası sırasında Diyarbakır Cezaevinde yaşatılanları duydukça insanlığından nefret eden birisi olarak mevcut hak arayışlarını yadırgayanları ya da çok kötü bir şekilde eleştirenleri anlamakta çok ama çok zorlanıyorum.

Basından takip edebildiğim kadarı ile, AİHM de yurdumuzun gün aşırı mahkum edildiğini takip ediyorum. OHAL bölgesinde uzun bir dönem insan haklarından yoksun bir şekilde yaşayan ir insan olarak aslında çok ta yabancısı olmadığım bu gibi konulara kulaklarını tıkayıp, gözlerine kocaman çerçeveli ve kapkara gözlüklerini gözlerine takanlar eninde sonunda yola geleceklerdir.

Yurdumuzda Cumhuriyet tarihi itibari ile yaşananlar gün ışığına çıktıkça hepimiz gerçekleri çok daha iyi analiz etme şansı bulacağız. Bu aşamada devlete ait arşivlerin sonuna kadar açılmasının zamanı çoktan gelip geçmiştir aslında.

Bizlerden önce yaşamış olanların, yurdum halklarına yapmış oldukları haksızlıkları anlayıp, kısmen de olsa onarma yoluna gitmek varken, milyonların konuştuğu Allah vergisi bir dili bile özel okullarda bile okutulmasını hazmedemeyenler bir gün bu hareketlerinden dolayı utanç duyacaklardır.

İnsanlara hakları olan dil, kültür, dini inanç, siyasi görüş gibi konularda uygun zemin hazırlama ile yurt bölünmeyecektir. Tam tersi bu güzelim yurdun mozaiklerini yerine yerleştirmek hepimize daha büyük hazlar yaşatacaktır.

Bizlere iki yol düşmektedir. İlki ya yaşanan tüm gerçekleri kabul edip, bir daha yaşanmaması için çaba sarf etmek, ikincisi ise biz ne kadar kabul etmesek bile, mağdurlar ya da mağdur yakınlarının baskıları sonucu AİHM gibi organlarca kabul edilecek olan gerçeklere mecburen kabullenmek olacaktır.

Şunu iyice bilmek gerekiyor ki, hiçbir kurum olmayan bir konuyu olmuş gibi göstermez. Eğer birileri kalkıp, evet mevcut tarihimizde bunlar,şunlar yaşanmıştır ve yaşanmışlıklardan dolayı halklar ve bireyler zarar görmüştür diyorsa bizlere de kabullenmekten başka bir yol düşmez.

ONLAR İÇİN, KAZANIYORLAR! ÖYLE İSE VARLAR demek lazım.

             Abdullah KALKAN

            [email protected]



   
2013-10-19
YORUM YAP
Yorumlarınız onaylandıktan sonra yayına verilecektir. Uygun görülmeyen yorumlarınız yayınlanmayacaktır. Yasal zorunluluk olarak yorum yapan ziyaretçilerimizin IP bilgileri kayıt altına alınacaktır. Teşekkürler...

  Bu yazıya ilk yorumu yapmak ister misiniz?



yazarın diğer yazıları
- Bayram Arası