Bu sayfadaki içerik, Adobe Flash Player'ın daha yeni bir sürümünü gerektiriyor.

Adobe Flash player Edinin


GÜNDEM POLİTİKA DÜNYA EKONOMİ SPOR 30 Ekim 2013
Halim USTA
Email: [email protected]
  YAZARIN SAYFASI
İslam'ı Yaşamak...
HEPİMİZ İSLAM'I YAŞAMAK İLE MÜKELLEFİZ
İslam Hz. Adem'den Hz. Muhammed' e kadar gelmiş olan bütün peygamberlerin getirmiş olduğu dinin adıdır. Bu dinin son peygamberi olan Hz. Muhammed (SAV) on dört asır önce gelmiştir. O ne bir kabilenin peygamberi nede bir bölgenin peygamberidir. O tevhit dininin son halkası ve İslam'ın son şeriat bildiricisidir. Bundan sonra yeni bir peygamber gelmeyeceğine göre İslam'ı Hz. Muhammed (SAV)'in bildirmiş olduğu kaideler çerçevesinde belirleyip yaşamak zorundayız.

Lakin insanın doğası gereği bütün inananlar İslam'ı aynı seviyede anlayıp aynı seviyede yaşayamazlar. Bazılarımız İslam üzerine yoğunlaşarak en ince ayrıntısına kadar öğrenmeye çalışırken bazılarımız ise belirli bir seviyede öğreniriz.

 İslam dinini en ince ayrıntısına kadar öğrenip anlatmak görevini Müslümanlar içerisinde bir kısmı yüklenmek zorundadırlar. Bu görevi 'Emri bil Maruf Nehyi anil Münker' sorumluluğu altında yapacak olanlar İslam dinini iyice öğrenip bu din üzerinde yoğunlaşan insanlardır. Eğer bu iş üzere yoğunlaşıp İslam'ı anlatacak kimseler bulunmadığı ve bir kişi İslam ile ilgili bir sorun ile karşılaşıp bunu sorup öğrenecek, bu soruna çözüm bulmak için yardımına baş vuracağı bir kimse bulunmadığı taktirde bütün Müslümanlar sorumluluk altında kalırlar.

İslam dini üzerinde yoğunlaşıp 'Emri bil Maruf Nehyi anil Münker'  yapmak bazı Müslümanlar üzerine yüklenirken İslam'ı yaşamak ve İslam'ın gereksinimlerini yerine getirmek hususunda bütün Müslümanlar aynı seviyede mükellef tutulmaktadır.

Hz. Peygamber (SAV) "Yeryüzünde bir kötülük işlendiği vakit, ona şahit olan bunu takbih ederse (kötü olduğunu te'yîd ederse), o kötülüğü görmemiş gibi zararından kurtulur. O kötülüğe şahit olmadığı halde, işittiği zaman memnun kalan kimse, sanki şahit olmuş gibi manen zarar görür." (Ebu Davud, Melâhim 17, (4345)) buyurmaktadır. Efendimiz (SAV) bu hadisi şerif ile kötülük karşısında şahit olan ve işitenler arasında kişi ayırt etmeden herkesin aynı seviyede yükümlü olduğunu bildirmektedir.

Maalesef günümüzde İslam'ın emir ve yasakları bazı kişiler üzerinde yükümlülük arz ederken bazı kişilerde bu yükümlülüğün ortadan kalktığı algısı mevcuttur. Mesela bir mesele İlahiyat camiasından ve diyanet camiasından birisi tarafından yapılırsa sorun teşkil ederken bu camialar dışından bir başkası tarafından yapılırsa hiçbir mahsuru yokmuş gibi algılanmaktadır.

Kur'an-ı Kerim'deki hükümler her Müslüman için aynı seviyede bağlayıcı niteliktedir. Bu nedenle ortaya konulan her hangi bir olumsuz davranış ya da haram olan bir şey ilahiyat camiasına haramdır ancak ilahiyat okumayıp ticaretle uğrasan kişiler tarafından yapılırsa haramlık teşkil etmez şeklindeki bir anlayış İslam'ın özüne aykırıdır. Günümüzde ortaya konulan bu yaklaşım biçimleri dini toplumdaki din algısında bir takım yanlış anlamaların olduğunu göstermektedir.

Bu tip yaklaşımlar İslam'ın ruhuna aykırıdır. Çünkü İslam evrensel bir din olup bütün inananlarına aynı şartlar altında aynı hükümlerle hitap etmektedir. Bu nedenle Müslüman olan herkes İslam'ın belirtmiş olduğu emir ve yasaklara uymakla mükelleftir.  

Toplumumuz İslam dininin genel hükümlerinden haberdar olmasına rağmen, yukarıda ifade edilen yanlış algılar yaygınlık kazanmaktadır.

İnanan insanların dinin emir ve yasakları noktasında sorumluluklarının aynı olmadığı izleniminden hareket eden bu yaklaşım biçimi tamamen yanlıştır ve insanın kendisini kandırmasına yardım eder.  Kimse kendisine bir sihirli elin gelip veya bir zorlayıcı tarafında uygulanacak bir güç beklemesin. İslam'ı öğrendikçe diğer insanlardan farklı olarak üzerine yükümlülük doğacağını düşünmesin. İslam'daki tebliğ sorumluluğu öğrenip yaşayarak karşımızdakilere aktarmamızdır. Bunun dışındaki herhangi bir müeyyideyi İslam yasaklamakta ve reddetmektedir.

Tebliğ sorumluluğu, inanan insanların hepsi için geçerli bir durumdur. Bu sorumluluğu belirli kişilere yükleyerek kendimizi bu sorumluluktan kurtardığımızı düşünmeyelim. İslam dininin bütün sorumluluklarını üzerimizde hissedip yaşamaya çalışalım.

Herhangi bir kötülükle karşılaşıldığı zaman bu kötülüğe karşı koymak herkes için bir sorumluluktur. Kötülüğe karşı koymak herkesin görevidir. Benim değil bir başkasının görevi diyerek bana necilik yanlışına düşmeyelim. Bana neciliği İslam reddetmiştir.

 Hz. Resulullah (SAV) bir seferlerinde; "Sizden kim sünnetimize uymayan bir münker görürse seyirci kalmayıp onu eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmezse lisanıyla düzeltsin. Buna da gücü yetmezse kalbiyle buğzetsin. Bu kadarı imanın en zayıf mertebesidir." (Buhari, Melâhim: 17, (4340); Müslim, İman: 78 (49); Ebu Dâvud; Salâtu´l-İydeyn: 248 (1140); Tirmizî, Fiten: 11 (2173)) buyurmuşlardır. Bu hadisi şerifte görüldüğü gibi Hz. Resulullah belli bir kesimi kastetmemiştir. Konunun sünnete uymadığını bilen herkese hitap ettiğini belirtmiştir.

Her insan kendi sorumluluğunu üstlenecektir, kimse kimsenin sorumluğunu üstlenemez. Allah hiç kimseyi sahip olduğu konum veya diplomaya göre değerlendirmez, ancak ve ancak üstünlük takvadadır. İslam'da bunun dışında bir üstünlük yoktur. Herkese kendi hesabı sorulacaktır.

İslam'ı yaşama sorumluluğunu üzerimizde hissederek hayatımızı sürdürmek zorundayız. Sorumluluğumuzu başkalarının üzerine atmaya çalışmayalım. Mesuliyetimizi hissedip İslam'ı Kuran ve Sünnet çerçevesinde yaşamaya çalışalım.

Rabbim bizleri İslam sorumluluğunu hissederek yaşayanlardan eylesin.


   
2013-10-24
YORUM YAP
Yorumlarınız onaylandıktan sonra yayına verilecektir. Uygun görülmeyen yorumlarınız yayınlanmayacaktır. Yasal zorunluluk olarak yorum yapan ziyaretçilerimizin IP bilgileri kayıt altına alınacaktır. Teşekkürler...

  Bu yazıya ilk yorumu yapmak ister misiniz?



yazarın diğer yazıları
- Bir Cahiliyetin Görünmez Tezahürü