Hatice ÖZHAN
|
|||
![]() |
|||
YAZARIN SAYFASI | |||
Büyük Birader'in Gözü Üstümüzde! | |||
![]() Özgürlük Köleliktir, Bilgisizlik Kuvvettir. Yukarıdaki ifade 1984 romanında geçmektedir. George Orwell tarafından 1949 yılında kaleme alınan Roman devrim sonrasının sonuçlarına değinir. Aslında, tüm Stalinlere gönderme şeklinde anlaşılmalıdır. Buradaki Stalin/ler ise, devleti ele geçiren Büyük Birader ve onun Parti'sidir. Ülkenin her yerinde Büyük Biraderin kocaman resmi asılıdır. Resmiyle birlikte şu ifade yazılıdır: 'BÜYÜK BİRADER'İN GÖZÜ SENDE'. Elbette ki bundan toplumdaki herkesin kendisine çıkaracağı bir hisse vardır. Bu hissenin en büyüğü ise korkudur. Büyük Birader'in yüz ifadesi ile mevcut ifade eş orantılıdır. 'Devlet ve iktidar benim olunca işin rengi değişti. Kurtuluşunuz için önceleri söylediklerim bir palavradan ibaretti. Güç ve irade kimdeyse buna tabi olmak zorundasınız. Her yerde gözlerim var benim. Aksi taktirde de, kurtuluşunuz yoktur!' Haklıdır Büyük Birader! Halkın kurtuluşu nasıl olabilirdi ki? Halk artık, totaliter bir Partinin avuçları arasındadır ve avuç çizgilerinin her bir köşesi gözetleme kulesi gibidir. Halk, onları gözetleyen polislerle parti ajanlarının gölgesinde yaşamaktadır. Büyük Birader ve Partisinin toplumun başına çöküşü, 1960'lı yıllarda Devrimin gerçek önderlerinin tümden ortadan kaldırıldıkları büyük temizlikler zamanında başlar. 1970 yılında, Büyük Birader'in kendisinden başka hiçbir önder yaşamıyordu artık. Onun dışındaki herkes, hain ve karşı devrimci olarak sergilenmişti. Evet,onun dışındaki herkes haindi. Ve Büyük Birader şehrin her bir yerine asılan fotoğrafları ile komiserleri aracılığı ile ülkenin her yerinde vardır. Gözünüzden sakının Büyük Biraderi. Aksi taktirde sonunuz 101 no'lu odadadır. Romandaki Winston adlı sıradan bir yaşam insanı da bir gün gelir ve kendisini 101 no'lu sorgu odasında bulur. Büyük Birader'e karşı bir başkaldırı harekatının içinde ya da önderi miydi deseniz hayır? Hiçbir şey yapmadığı halde sonu yine de 101 no'lu odada oldu. O odaya onu gönderen Büyük Birader'den önce aslında kendi yaratıcısıdır. Belki de şunu anlatmak ister Orwell: Asıl hedef sıradan, 'küçük' adamlardır. Asilere yapılabilecek pek bir şey kalmamıştır. Zulümkarlar, Asilerin ellerindeki bilenen ‘çakı'yı düşürmeyeceklerini bilirler. Önemli olan asileşmelerine izin verilmeden sıradan insanın aklının alınmasıdır. Onlar için asıl önemli olan, nihai hedefleri bu çakıyı hiç tutmamış ya da onu kullanmayı bir an olsun aklından geçiren ellerin zamanında kırılmasıdır. Bu argümanla birlikte Romanda şunlara da şahidiz ki, totaliter sistemin ateşinde asilerle asi olmayanlar hep birlikte yanar. Orwell'in belirttikleri, toplumun baskıya boyun eğmek dışında bir alternatiflerinin kalmadığına dair bir indirgemeciliğin, günümüz dünyasının tek gerçeği olarak kurumsallaştırılmaya çalışılması ile çok örtüşür. Roman 21. yüzyıla biçilmiş delikli bir etamin gibidir. Bunu giymeyen, başka bir dünya mümkündür diyenler de güvenlik bürokrasisince kriminalize edilmektedir. ‘1984'ün öngörüsü, madem ki 2013 dünyasının resmini iyi çizmiştir; iktidar ve devlet olguları da varlığını her cepheden güçlüce devam ettiriyorsa , bizler her iki olgunun mazlumların elinde nasıl da tehlikeli bir silaha dönüştüğüne bakalım. Bilhassa da AK ‘Parti'nin elindeki bu silaha.... Dünün mazlumları ne zaman zalimleşir? İktidar ve Güç Dünün mazlumlarının iktidarı ele geçirmeleriyle nasılda canavara dönüştüklerini anlatan tarihi ve güncel örnekler çok fazladır. Dünya bunu deneyimlemiştir. Gücün ele geçirilişi ile birlikte, İktidar ve zalimlik iç içedir. Toplumun artık, canavarların pençelerinde çırpınışı başlar.'Siyah güzeldir' sloganı, iktidarın ele geçirilmesi ile 'beyaz güzeldir' sloganına bırakır. Toplum beyaz zihniyetin elindedir. Beyaz zihniyetin temsilcileri olan burjuvazinin, bürokratların ve reel sosyalistlerin iktidarı ellerinde bulundurma ve bu oyuncaklarını kaybetmemek için toplumda bir baskı mekanizması uyguladıklarına şahit olduk. Bu klikler iktidar gücü sayesinde, her şeyin tümüyle devletin denetiminde olduğu belleksiz ve muhalefetsiz bir toplum yaratımına giriştiler. Sınıfsız, demokratik, özgür bir toplum ideali için direnenlerin iktidar ve devlet denetimini ele geçirmeleri ile toplumdaki hafızasızlaştırma yöntemlerine başvurmaları fazlaca traji-komiktir. Bu andan itibaren 'sessiz olun' uyarısı toplumda bolca duyulmaya başlanır. Sessiz dahi düşünmeyin diyen bir polis devleti ile toplum en sıradan bireyine kadar muhalefetsizleştirilir. İyi kötü; siyah beyaz gibi diyalektik argümanlardan herhangi biriyle yönetimi ele geçirenlerin, devrimi başaranların ne kadar acımasız oldukları bu sayede görülür. Dünün mustazaflarının bugünün zalimleri olduğunun gerçekliği deneyimlenmiş olduğundadır pek nettir. Demokrasi ve toplumsal gelecekle ilgili tüm her şeyin bugünün zalimlerince nasıl da kolayca tüketildiği ve öznelleştirildiğini belirtmek istiyoruz. Her yerin, her sistemin ve her devrimin mustazaflarının yüzükleri ele geçirdiğinde acımasız bir efendiye dönüştüğü gerçeği acımasızcadır. Dün ötelenen, ezilen, yer altına itilenlerin bugünün efendisi olması, parmaklarındaki yüzükleri görgüsüzce şakırdatması gerçeği acıyı daha da derinleştirir. Derinlik büyüdükçe, hiç kimsenin kendisini güvende hissetmediği bir toplum ve dünya gerçeği oluşur. İktidardakiler de gücü kaybetmenin korkusu içindedir ve bu amaçla baskının kat sayısında büyük oynamalara başvururlar. Bugünün 101 no'lu sorgu odaları kendilerine özgü şekilde gittikçe arttırılır. Bir ajanın,bir düşünce polisinin fikirlerinizin yakasından tuttuğu gibi kolayca 101 no'lu odaya götürdüğü bir sistem gerçekliğinin içerisine konulduk. Güvenlik bürokrasisi bugünün Büyük Biraderlerinin elindedir ve kriminalize edilen bir toplum gerçeği ile aynı yastığa baş koymuş bulunmaktayız. Bizler artık, günümüzün Büyük Biraderlerinin resimli tehditlerini duvarlarda değil de tüm kitle iletişim araçları ile yaşamın diğer tüm alanlarında görüyoruz,okuyoruz. Büyük Birader'lerden biri çıkar mikrofona konuşur. Boyuna bir şeyler söyler. Ancak hepimize dediği aslında şudur: 'BÜYÜK BİRADER'İN GÖZÜ SENDE' Peki bizdeki Büyük Birader'e ne demeli? Bu sözü tüm anti-demokratik sistemlerin pratiklerinde aleni bir şekilde gördük/görüyoruz. Buraya kadar gelmişken, Türk Devleti'nin Büyük Biraderine değinmeyecek miyiz? Türkiye'nin iktidar Partisi ve Erdoğan uygulamaları ile başka isimlerle 1984 eserinde yer almıştır. Türkiye tek parti egemenliğindedir ve Erdoğan Büyük Birader'dir. Toplumsal muhalefet hiç olmadığı kadar bugün AK ‘Parti' polislerinin baskısı altındadır. Hak, adalet, eşitlik argümanları ile yola çıkarak devlet iktidarını ele geçiren mustazafların çoğu gibi AK ‘Parti' de bugünün zulümkarıdır. Ve AK ‘Parti' ile biz şunu daha çok öğrenir,duyar ve de maalesef kanıksar olduk: Savaş Barıştır Özgürlük Köleliktir Bilgisizlik Kuvvettir. Bunun tersini okuyan ve gerçeğinin yazılması için iktidar klişesine 'Dokunan' tüm asiler yanıyor. Barış Barıştır , Özgürlük kurtuluştur, Bilgisizlik en büyük esarettir, dedikçe asiler, Büyük Birader, polislerini cadı avına çıkarıyor. Tutuklananlar 101 no'lu odada buluyor kendisini. Direnen herkes AK ‘Parti'nin Büyük Birader'i için hain, ajan, bölücü. Meydanlarda konuşuyor: 'Gezi,Taksim Direnişi diye bir şey yoktur. Direniş buradadır ve herkes buradaki iradeye tabi olmak zorundadır.' Tabi olmayanlar Gözüm üzerinizdedir demektedir. İktidarın yüzüğünü ele geçirdim ve efendi benim demek istemektedir. 'Yok arkadaş bunu kabul etmeyiz!' diyenler, emniyetin F tipli 101 no'lu odalarında sorgulara, hafızasızlaştırılmalara uğratılıyor. Çünkü hafızasızlaşan bir toplum muhalefet özelliklerini yitirir. Türk tipi Büyük Birader bugün bunu yapmaktadır. Romandaki Parti gibi, AK ‘Parti'nin her yerde gözü kulağı vardır. Medyada, ticarette, emniyette,kısacası tüm kamusal alanda 'BÜYÜK BİRADER'İN GÖZÜ SENDE' diyen bir gerçek söz konusudur. Buradaki ‘SEN', bir zamir olmaktan çıkarak hepimizin kast edildiği bir metafordur. İradeye tabii olun denilen hepimiz iz. Kim okursa, duyarsa bu sözü kendisine söylenildiğini zannedecektir. ‘Sen' diye okuyan kim varsa tehdidin şahsına yönelik olduğu korkusuna kapılacaktır. Böylelikle ‘Sen' metaforu gözeneklerinden doğru korkuyu emmeye başlar. Korku, kalbe salınır ve alın çizgilerinde birleşen boncuktan terler tehdidi yazar. Korku ile çatılan,gerilen alınlarda tehdit bir monitör yazısı gibi akar durur. Herkes birbirinin alnında okur,alır tehdidi: 'BÜYÜK BİRADER'İN GÖZÜ SENDE'. Sistemin, bilinmeyen komiserliğini yapar Sen'ler. Sen'ler dar,aksak ve yavaş adımlara tutulur. 'Uzun yürüyüş'çüler için değilse de belki, kısa yol, bahçe yürüyüşçülerinin adımlarını durdurur. Kaldırımlar, yollar boşalır. Çünkü toplumsal muhalefet 101 no'lu odalarda sorgulanmaktadır. Fırat'ın Batısına Doğusundan taşınan odalardır bu 101 no'lu oda. Devre mülk işlemi, Büyük Birader Erdoğan'ın sokakları boşaltma harekatıdır. Büyük Birader, emlakçiliğini yapadursun, sokakları boşaltadursun! Delice akan Fırat ve Dicle ile Gezi'nin önüne bentler örülebilir mi? Cevabını siz verin! |
|||
![]() ![]() ![]() |
|||
2013-10-27 | |||
|
|||