Fevzi GÜNENÇ
|
|||
![]() 1940 yılının şıra zamanında, 1 Eylül Dünya Barış Gününde Gaziantep’te doğmuşum. Öğretmenlik, metin yazarlığı, tiyatro oyunculuğu, gazetecilik, öykücülük yaptım. Sayısı 50’yi aşan sahne için çocuk oyunu, bir o kadar radyo oyunu, çocuk romanları, yüzlerce çocuk öyküsü, çocuk şiirleri yazdım. İlgi alanım çocuk edebiyatı. Ama toplumsal olaylara da duyarsız kalamadığım için sıklıkla köşe yazıları yazıyorum. Erişkinler için yazdığım edebi yapıtlarım da var. Bu bağlamda 1991 yılında Orhan Kemal Öykü Ödülü birinciliğini kazandım. Ödüller aldım bir yığın... Ulusal bir gazeteden Emekli oldum. İki çocuğum var. Ayıp olur öbürlerini saymazsam: kendileri için yazdıklarım da çocuklarım değil mi? Dünyanın dört bir bucağındaki sarı, kara, beyaz, kızıl derili olan kimileri kurşunlardan, bombalardan, kimileri açlıktan, susuzluktan, ilaçsızlıktan ölen düşlerinde bile gülemeyen, daha yaşamanın ne olduğunu anlamadan, ölen çocuklar öldüklerini bile bilemeyen çocuklar benim çocuklarım değil mi? Email: [email protected] |
|||
YAZARIN SAYFASI | |||
Pozitif düşün ki, pozitif olasın | |||
![]() Bayaz öğretmenimiz Lisede Tarih derslerine girerdi ama çocuklarına sadece tarih öğretmez, yaşam dersleri de verirdi. Bir gün sınıfta 'ana dilden özge diller bilmenin yararı'nı anlatıyordu. 'Çocuklar,' dedi. 'Bir lisan bir insan, iki lisan iki insandır. Bana bakın. Şimdi siz beni bir insan gibi görüyorsunuz değil mi? Yanılıyorsunuz. Çünkü ben iki insanım. Neden çünkü ikinci bir dil biliyorum. Bu dil İngilizcedir.' Yeni bir dill öğretmenin pek o kadar da zor olmadığını vurgulayan öğretmenimiz örnek de vermişti: 'Yabancı bir dili kendi kendinize, okuyarak da öğrenebilirsiniz. Bunu ben yaptım, İngilizceyi kendi kendime öğrendim. Nasıl öğrendim? 'Life Dergisi okuyarak öğrendim.' Öğrenci arkadaşlarımın kimileri gülüştü. Ne de olsa onlar okulda İngilizcede okumakta artık 'life' sözcüğünün 'layf' diye okunduğunu olsun bilmektedirler. İngilizceyi kendi kendine, sadece okuyarak öğrenirsen, 'layf'ı da 'life' diye telaffuz edersin. Buna da yılık öğrencilerin güler. *** Bu fıkrayı andıran anıdan sonra kendi örneğime geçeyim. Ben yabancı dil öğrenirken de, dilimizin benzeşen sözcüklerinin doğrusunu öğrenirken de sözcükleri hep ana dilimizdeki özge bir şeye benzetirim. Örneğin 'pozitif'i poz veren rahat bir insana benzetirim. Eee, poz veren rahat insan da olumlu birisidir elbette. Bunun tersi olan 'negatif' sözcüğünü de ses benzeşmesi olan 'ne kötü' ile anımsarım. Öyle ya kötü olan da elbette ki olumsuzdur. Böyle benzetmeler yaparsan, pozitifin olumlu, negatifin olumsuz olduğunu rahatça öğrenir gidersin. *** Yahudiler bizim 'Yeni Dünya' dediğimiz 'mürdüm eriği'ni yemezlermiş. Ona para verip evlerinden içeriye sokmazlarmış. Neden? Mürdüm'ün çekirdeği etinden fazladır da onun için. Yahudi bir işe yaramayan yeni dünya çekirdeğine para verir mi? Biz Türkler ise bunun tam zıddıyız. Ters işlere merakta üstümüze yoktur. Örneğin patlıcan kebabı pişirir, patlıcanın dışını atarız. Patlıcan dolması yapar, patlıcanın içini atarız. Ben de ırkıma muhalefet etmiş olmamak için kılı kırk yarar, esas konuya geçinceye kadar yazımı uzattıkça uzatır, okuyanın burnundan getiririm. Bu kötü huyumdan dolayı bağışlanmak isterim. *** Konumuz 'Pozitif düşünüp, pozitif olmak'tı değil mi? Böyle davrananlar bunun yararını ömürleri boyunca görürler. Kaybettiğin bir şey ya da biri için dövünüp durmanın alemi var mı? Kırılan kırılmış, giden gitmiştir. Onu tekrar yerine getiremezsin. E, o zaman bunun üstüne bir de niye üzülmeli? Dünya klasiği Pollyana'nın yazarı Eleanor H. Porter da eserini pozitif olma tema'sı üzerine kurmuştur. Kitabı okurken en kötü durumlardan bile iyi sonuçlar çıkarılabildiğine tanık oluruz. Eğer şimdiye dek yeterince pozitif olmadıysak artık olalım. Haydi, hemen şu andan itibaren, her şeye pozitif bakmaya başlayalım. Ne dersiniz? İnanın çok yararlarını göreceğiz bunun. SUYA ÇİZGİLER/FEVZİ GÜNENÇ |
|||
![]() ![]() ![]() |
|||
2013-11-09 | |||
|
|||