Gülgün GÖKTAN
|
|||
Gülgün GÖKTAN kimdir? İstanbul doğumluyum. Özel Dost Koleji ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı ve İspanyol dili ve Edebiyatı bölümlerinde öğrenim gördüm. Köşe yazarlığı, editörlük ve aynı zamanda da TV programında sohbet programları yapıyorum. Dünya genelinde farklı kitlelerin, farklı inançlardan, farklı ideolojilerden insanların yaşadıkları sıkıntıların ve sorunların çözümlerine yönelik çeşitli çalışmalar yürütüyorum. Dünyadaki tüm farklılıkların ortak noktaları esas alınarak, zıtlıklar içerisinde dahi dostça bir anlayış geliştirilebileceğine inanıyorum. Güncel, sosyal ve siyasi konulardaki çeşitli sohbet programları, köşe yazıları, sesli makaleler ve radyo programlarıyla, fikirlerimi okuyucularla ve dinleyicilerle de paylaşıyorum. Email: [email protected] |
|||
YAZARIN SAYFASI | |||
Farklılıklarımıza rağmen dost olabiliriz... | |||
Evren akıl almaz derecede büyük. Bu büyüklük karşısında insan beynindeki "büyük" kavramı sorgulanmaktan aciz kalıyor gibi. Ama işte evren bu kadar uçsuz bucaksız olduğu halde, bir hikmetledir ki, bizim sadece bir tanecik Dünya'mız var. Ve hepimiz bu Dünya'da yaşamak zorundayız...
Yaklaşık 7 milyar insan, şu an bu tek bir Dünya'yı paylaşmaya çalışıyoruz. Ve bundan da bayağı bir sıkıntı çekiyoruz... Peki paylaşmak bu kadar zor mu ki? Ve nedir o bir türlü paylaşamadıklarımız? Dünya çok mu dar? Yoksa biz mi çok şey istiyoruz? Herkese tek tek bu soruları soracak olsanız, detayda o kadar çok konu ortaya çıkar ki, anlatmakla yazmakla bitiremeyiz. Ama tüm bu binlerce detayın temelde tek bir ortak noktası, tek bir çözümü var: FARKLILIKLAR İÇERİSİNDE, ORTAK BİR DÜNYA KURABİLİRİZ... ZITLIKLARDAN DOSTLUKLAR OLUŞTURABİLİRİZ... ÖTEKİLEŞTİRMEDEN, KUTUPLAŞMADAN, BİRLİKTE YAŞAMANIN BİR YOLUNU BULABİLİRİZ... NEFRET ETMEDEN, KİN DUYMADAN, KAVGA ETMEDEN, BİRBİRİMİZİ EZİP YENMEYE ÇALIŞMADAN BİR ARADA OLABİLİRİZ... Evet, bu kesinlikle mümkün. Ve aslında hiç de göründüğü kadar zor değil. Çünkü biz bunun yolunu çok iyi biliyoruz aslında. Ve hemen her gün bunu yaşıyoruz. Sadece bunu her zemine, her ortama uygulayabileceğimizden habersiziz. Yoksa bizler her gün sabah kalktığımızdan itibaren, sözde ‘ötekiler' denilen bu insanlarla bir arada yaşıyoruz zaten. Ve o ‘ötekilerle' birbirimize zarar vermeden, birbirimizle çatışmadan gayet güzel anlaşabiliyoruz. Aynı havayı soluyoruz, aynı sokaklarda geziyoruz, aynı dili konuşuyoruz. Aynı restoranlarda yemek yiyor, aynı tatil köylerinde kalıyor, aynı alışveriş merkezlerinde dolaşıyoruz. Etrafımızdaki o onlarca sözde ‘öteki' insandan hiçbirini yabancı olarak görmüyoruz. Biz sokaklarımızda her çeşit görünümde, her çeşit inançtan, her fikirden insanı görmeye alışmışız. Tek tip bir insan modeli aramıyor gözlerimiz. Hatta asıl bu çeşitlilik bize güzel geliyor. Sokakta hiç tanımadığımız bir insan karşıdan karşıya geçmeye çalışıyor; biz onun elinden tutup onu güvenle yoldan geçiriyoruz. Yolunu kaybetmiş biri, gideceği yeri tarif etmemizi istiyor; biz işimizi bırakıp hemen yardımına koşuyoruz. Otobüslerde, vapurlarda oturduğumuz yerden kalkıp, o koltuğu ayakta bekleyen yaşlı birine veriyoruz. İşyerimizde, işe yeni başlayan biri oldu mu, ona destek olup yol gösteriyoruz, vakit ayırıp bilmediklerini öğretiyoruz. Yolda yaralı birini görüyoruz, hemen ambulans çağırıp hastaneye yetiştiriyoruz. Muhtaç bir insan yolda sadaka istediğinde, kendi ihtiyacımız olsa bile hemen ona veriyoruz. Ve biz bu insanların hiçbirinin hangi dinden inançtan, hangi ideolojiden, hangi fikirden, hangi siyasi partiden olduğunu sormuyoruz. Hiçbirine 'SİZ BİZDEN MİSİNİZ? YOKSA ‘ÖTEKİLER'DEN Mİ?' demiyoruz. Hiç sorgulamadan dostça güzel bir ahlak gösteriyoruz. İŞTE DEMEK Kİ BİZ, BU TEK BİR ‘DÜNYA'DA BİRLİKTE ve HUZUR İÇİNDE YAŞAYABİLMENİN YOLUNU DA BİLİYORUZ. Nefret etmek, kin duymak, çekişmek, kavga etmek, kutuplaşmak için özel konsantre olmazsak, özel emek vermezsek, birbirimizi özel olarak teşvik etmezsek, birbirimizi bunun şart olduğuna inandırmazsak; işte biz normal hayatımızda ‘ötekiler'le böyle dostuz zaten aslında. Dünyanın herhangi bir yerinde dışarı çıktığımızda mutlaka birbirinden çok farklı insanlarla karşılaşıyoruz. Biri Musevi, biri Hristiyan, biri Müslüman, biri Budist, biri ateist, biri komünist, biri satanist. Ama biz bunları hiç bilmiyoruz. Sormuyoruz da. Çünkü merak etmiyoruz. Aklımıza bile gelmiyor sormak. Peki biz günlük hayatımızda farklılıklarla bu kadar iç içe ve güzellikle yaşarken, neden konu siyaset olduğunda ya da bilgisayar veya televizyon başındayken bir anda bambaşka bir insanlar ortaya çıkıyor? Neden günlük hayatımıza zaten hakim olan ‘ÖTEKİYLE DOSTÇA YAŞAYABİLME ÖZELLİĞİ' bir anda unutuveriliyor? Aynı bakış açısını orada da sürdürmek çok mu zor? YOKSA KAVGA, ÇEKİŞME, ZITLAŞMA BİRAZCIK DA OLSA ZEVKLİ Mİ GELİYOR? Elbette ki hiç zor değil. Aksine sakin, huzurlu, barışçıl bir ortamda yaşamak, zıtlıklara değil, birleştirici unsurlara odaklanarak kavganın yolunu kapamak çok daha güzel. İnanmadığınız fikirleri kabul etmek, beğenmediğiniz insanları desteklemek zorunda değilsiniz elbette. İdeolojisini desteklemezsiniz, inanmazsınız ama kavga da etmezsiniz. Çatışmayı, öfkeyi, nefreti körüklemezsiniz. Saygı, nezaket gösterirsiniz. Olgun ve medeni hareket edersiniz. Farklı düşünüyorsanız, bunu dile getirirsiniz. Eleştirirsiniz. Kendi fikrinizin doğruluğunu canınızın istediğiniz kadar anlatırsınız. Yazılar, kitaplar yazarsınız, öğretici filmler, belgeseller hazırlarsınız, bilimsel delillerinizi ortaya koyarsınız. Ama tüm bunları medeni şartlarda, saygı göstererek, güzel sözle yaparsınız. Fikrinizi savunurken, karşı tarafı kızdırmaya, tahrik etmeye, kışkırtmaya çalışmazsınız. Siz bunu yaparsanız, karşı taraf da yaparsa, birbirinizle ne kadar farklı kutuplarda olursanız olun, bu ‘Dünya' ‘Güzel bir Dünya' olur. Sokakta, televizyonlarda, internette nefret söylemlerinin duyulmadığı, çatışma ruhunun hakim olmadığı bir ortam oluşur. Allah Kuran'da bize, böyle güzel bir ahlakın, yapıcı bir yöntem olduğunu ve mutlaka güzel sonuç vereceğini bildirmiştir: İyilikle kötülük eşit olmaz. SEN, EN GÜZEL OLAN BİR TARZDA (KÖTÜLÜĞÜ) UZAKLAŞTIR; O ZAMAN, (GÖRÜRSÜN Kİ) SENİNLE ONUN ARASINDA DÜŞMANLIK BULUNAN KİMSE, SANKİ SICAK BİR DOST(UN) OLUVERMİŞTİR. (Fussilet Suresi, 34) Allah dileseydi, herkesi ortak fikirlerde yaratır ve dünyada bundan kaynaklanan hiçbir kargaşa olmazdı. Ama çeşitli hikmetler üzerine, Allah tek bir ‘Dünya'da yüzlerce farklı fikir, binlerce farklı insan modeli yaratmıştır. Allah bizden, tüm bu farklılıklar, kutuplaşmalar, zıtlıklar içerisinde güzel ahlak göstermemizi, bu farklılıklara rağmen anlaşabilmenin ve bu tek bir ‘Dünya'da bir arada yaşayabilmenin bir yolunu bulmamızı istemiştir. Öyleyse, demektir ki bu mümkündür. İnsanın sorumluluğu, sadece bir birey olarak güzel ahlakı yaşamaya çalışması değildir. Her insan ‘Dünya'daki bu çeşitlilik içerisinde, barışı, huzuru güzel ahlakı tesis etmekle de yükümlüdür. Eğer özel olarak kargaşa arama niyetinde olmazsak; nefreti, öfkeyi, tahammülsüzlükleri, itidalsizlikleri teşvik etmez, kışkırtmaz, körüklemezsek; ‘SİZ' - ‘BİZ' mantığıyla hareket etmez, insanları da bu bakış açısına çekmezsek; orta yolu bulmak için karşımıza çıkan fırsatlara direnmezsek; çözüm yolları oluştuğunda bile bile bunlara köstek olmazsak; uzlaşma yolları varken, kasten açmaza sokup inatlaşmazsak; inanın bu güzel ‘Dünya' zaten kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Günlük hayatımızda ‘ötekiler'le, ‘zıt olanlar'la, ‘farklı'lıklarla nasıl hiç zorlanmadan kolaylıkla bir arada yaşayabiliyor ve dost olmanın bir yolunu bulabiliyorsak; işte fikir çatışması yaşadığımız konularda da, bu insanlarla dost olmanın, huzur ile bir arada yaşamanın yolunu çok kolay bulabilecek güçteyiz demektir. |
|||
![]() ![]() ![]() |
|||
2013-11-17 | |||
|
|||