Bu sayfadaki içerik, Adobe Flash Player'ın daha yeni bir sürümünü gerektiriyor.

Adobe Flash player Edinin


GÜNDEM POLİTİKA DÜNYA EKONOMİ SPOR 13 Temmuz 2014
Ahmet SAYDIN
Email: [email protected]
  YAZARIN SAYFASI
Övünme Tutkusu...
Sevmek ve sevilmek, Rabbimiz'in insanlara bahşettiği en güzel nimetlerdendir. Ancak bazı kişiler nefislerini tatmin etmek ve ilgi çekmek için bu güzel nimeti bir hastalığa dönüştürürler. Kuran ahlakına uymayan çarpık bir anlayışın sonucu olan samimiyetsiz bir üslup ile kendisini belli eden bu hastalık 'övünme tutkusu'dur.

Övünmenin Amacı Nedir?

Övgü ve gösterişe dayalı bir hayat, iman etmemiş bir insan için nefsani bir tutkudur. Allah'ın yarattığı bir kul olduğunun ve O'nun rahmeti ile hayatta kaldığının bilincinde olmayan bazı insanlar, Allah'ın kendilerine nasip ettiği bazı özelliklere övünerek diğer insanlara gösteriş yapmayı ve nefsani bir üstünlük elde etmeyi amaçlarlar.

Bu davranışlarının bir nedeni de insanların ne düşündüklerini fazlasıyla önemsemeleridir. Övünme tutkusuna sahip insanlar varoluş amaçlarının, insanların birbirleri arasında övünmeleri, gösteriş yapmaları, malca zenginleşmeleri gibi değerler olduğunu düşündükleri için tüm yaşamlarını bu yanlış mantık üzerine şekillendirirler. Dolayısıyla da bulundukları her ortamda üstün olduklarını zannettikleri bir konuda kendilerini ön plana çıkarıp övünerek takdir edilmeyi, insanları bu konuda etkilemeyi, onların övgülerini toplamayı ve itibar kazanmayı amaçlarlar. 

Din ahlakını yaşamayan bazı kişiler, sırf insanların gözünde bir değer kazanmak ve onların ilgilerini çekmek için şeytanın gösterdiği yola uyar ve bu uğurda onun sinsi taktikleriyle hareket ederler. Kendilerini överek veya övülmelerine zemin hazırlayacak ortamlar oluşturarak diğer insanlardan farklı görünmeye çalışan bu insanların davranışlarının temelinde nefislerindeki kıskançlığı, kibiri ve enaniyeti tatmin etmek yatar. Ancak bu konudaki fikirlerini ve taleplerini de yine şeytanın sinsi yöntemleriyle karşı tarafa hissettirmek isterler. Bunları şeytanın içten içe öğrettiği yöntemlerle ve gizli bir dille karşı tarafa ifade ederler. Yüce Rabbimiz'in Kuran'da bildirdiği güzel ahlakı gerektiği gibi yaşamayan bu kişiler genellikle din ahlakında önemli bir yeri olan samimiyet, doğallık ve içtenlik yerine, samimiyetten uzak, her biri özel olarak ayarlanan ve zaman içinde kişinin karakterinin bir parçası haline gelen suni tavır ve davranışlar sergilerler.

Övünme Ne Şekillerde Ortaya Çıkar?

Kuran ahlakını yaşamayan insanların çeşitli övünme sebepleri vardır. Kimi insanın hiç önemsemediği bir konu, bir diğeri için önemli bir övünme konusu olabilir. Ancak genel olarak övünmeye sebep olan hususlar, kişinin sahip olduğu fiziki veya akli imkan ve vasıflardan kaynaklanır. En sık rastlanan sebepler:

Güç ve zenginlik

Güzellik ve gençlik 

Makam-mevki-itibar 

Zeka-kültür-eğitim durumudur.

Kişinin ortamına ve bulunduğu çevreye göre övünme konusu yapacağı başka sebepler de çıkabilir. Ancak övünme konusu olan özelliklerin ortak noktası geçici olmaları ve insanın asla sonsuza kadar bunlara sahip olamamasıdır. Bir kişi ne kadar güzel, ne kadar zengin, ne kadar zeki olursa olsun tüm bunlar geçicidir; Çünkü insanın kaçmakta olduğu ölüm kendisini yakalayacak ve övündüğü tüm özellikleri yok olup gidecektir. Ayrıca, hiç kimsenin yaşamı boyunca istediği herşeye sahip olabileceği, sonra da bunları hiç kaybetmeyeceği gibi bir garantisi yoktur. Kendisinde var olduğu için büyüklendiği tüm maddi ve manevi imkânları her an elinden çıkabilir. Kuran'da da dünya hayatının gerçek yüzü herkesin öğüt alıp anlayabileceği şekilde anlatılmıştır:

Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, 'tutkulu bir oyalama', bir süs, kendi aranızda bir övünme, mal ve çocuklarda bir 'çoğalma tutkusu'dur. Bir yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin hoşuna gitmiştir, sonra kuruyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir çer çöp oluvermiştir. Ahirette ise şiddetli bir azap; Allah'tan bir mağfiret ve bir hoşnutluk vardır. Dünya hayatı, aldanış olan bir metadan başka bir şey değildir. (Hadid Suresi, 20) 

Aslında kişinin övünmesine sebep olan bu özellikler kişiye ait birer üstünlük değildir. Hepsi Allah'ın insanlara şükretmeleri için verdiği nimetlerdir. Ancak bu özellikleri verenin Allah olduğu düşünülmediğinde, kişinin enaniyeti artar ve kişi sahip olduğu özelliklerin kendisinden kaynaklandığını zannetmeye başlayarak övünür. Şimdi övünmeye sebep olan bu özellikleri inceleyelim.

Güç ve Zenginlik

Bazı kimseler, Yüce Allah'ın kendilerine nasip ettiği maddi imkânlar için şükretmek yerine, bu nimeti, insanlar arasında bir üstünlük elde etmeye çalışarak değerlendirirler.

İnsanların en büyük övünme konularının başında güç ve zenginlik gelir. Kullanılan arabalar, oturulan evler, evlerin içindeki eşyalar, giyilen kıyafetler ve çocuklar bazı insanlar arasındaki "övünme hastalığı"nın başlıca kaynaklarıdır. 

Çok sık rastlanılan bir örnek verecek olursak; bazı insanlar ev seçerken kendi rahatlıklarından ziyade, çevrelerinin bakış açısına önem verirler. Bu kişilere göre oturacakları evin hangi semtte bulunduğu, nasıl bir manzara gördüğü, kaç metrekare olduğu kendilerine itibar kazandıran önemli konulardır. 

Toplumun bir kısmını oluşturan bu insanlar güç, itibar ve onuru, malları ve çocukları ile kazanacaklarına inansalar da, Rabbimiz'in Kuran'da bildirdiği üzere tüm güç ve onur Allah'ındır. Allah elçilerine ve Kendisi'ne güçlü bir imanla bağlı olan müminlere güç ve onur nasip eder. Bu da, her işte Allah'a güvenmekle mümkün olur. Mal ve çocukların kişiye Allah Katında herhangi bir fayda sağlayamayacağı ise Kuran'da şöyle bildirilir: 

"Mal ve çocuklar, dünya hayatının çekici süsüdür; sürekli olan 'salih davranışlar' ise, Rabbinin Katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır." (Kehf Suresi, 46)

Güzellik ve Gençlik 

Güzellik herşeyden önce kişinin kendi çabası ile elde edemediği, ancak Allah'ın kendisine nasip ettiği ve her an geri alınması da çok kolay olan bir özelliktir. Fakat bu gerçeğe rağmen güzellik de insanların övünmesine yol açan sebeplerden biridir. Pek çok insan dünya hayatının bu geçici ve çabuk bozulan süsüne aldanır. Ancak dünya üzerindeki her şey gibi, bir insanın gençliği ve güzelliği de zamanla bozulmaya uğrar. Bu, dünya hayatının hiç değişmeyen bir gerçeğidir. 

Yaşadığı yer ister dünyanın en gelişmiş şehri olsun, ister en yakın yerleşime kilometrelerce uzaklıkta bir dağ köyü olsun; kişi, hayatının hiç beklemediği bir anında büyük bir tehlike ile karşılaşabilir, küçük bir virüs ya da mikrop sonucu ölümcül bir hastalığa yakalanabilir. Ya da bir kaza nedeniyle sakat kalabilir. Bunun sonucunda da hiç kaybetmeyeceğini sandığı beden gücünü, güzelliğini ya da övündüğü fiziksel bir özelliğini bir anda kaybedebilir. 

40 yaşında olan bir insan 65 yaşına kadar yaşamayı umuyorsa bilmelidir ki önünde kalan 25 sene, geçirdiği 40 sene kadar çabuk geçecektir. Aynı kişi 90 yaşına kadar da yaşayacak olsa, değişen hiçbir şey yoktur. Çünkü önünde kalan yıllar uzun da olsa, kısa da olsa eninde sonunda tükenip sona erecektir. Dolayısıyla insanın yaşlanması, dünyanın geçici bir mekan olduğunun en keskin hatırlatıcısıdır. İnsan ne yaparsa yapsın, bu dünyadan bir daha geri dönmemek üzere ayrılacaktır.

Bunları düşününce ortaya şu sonuç çıkmaktadır; bir insanın sahip olduğu fiziksel özelliklerle övünmesi çok büyük bir gaflettir. İnsan, Allah'ın lütfetmesi ile dünyaya gelmekte ve gelişerek belli bir yaşa ulaşmaktadır. Ancak kısa süre sonra gücü ve güzelliği, yaşlanma, hastalık gibi nedenlerle yok olmaya başlamakta ve hayatının üçte ikisinden fazlasını yaşlı olarak geçirmektedir. Çünkü Allah dünya hayatını geçici bir yurt olarak hazırlamıştır ve insanı, gerçek yurt olan ahireti hatırlatacak, ona hazırlık yapmasını sağlayacak farklı acizliklerle birlikte yaratmıştır. 


Güzelliği Yüce Allah'ın verdiğini bilerek O'na şükretmek ve tevazulu olmak örnek Müslüman ahlakıdır. Ayrıca sahip oldukları ile şımarmayan, böbürlenmeyen ve her şeyin sahibinin Yüce Allah olduğunun bilincinde olan bir kişiye Rabbimiz, Kendi Katından bir heybet ve nur verir. Böylece bir müminin üzerinde, fiziki anlamda güzel sayılan pek çok insandan çok daha etkileyici bir hal oluşur. 

Makam, Mevki ve İtibar 

Kuran ahlakından uzak yaşayan toplumlarda insanların birbirlerine değer verme kıstaslarından biri makam ve mevkidir. Örneğin, mevki sahibi biri son derece basit ve ahlaki değerlerden uzak bir kişiliğe sahip olsa da çıkarları olan bazı insanlar tarafından itibar görebilmektedir. Bu nedenle mevki sahibi olmak ve bunun getirdiği itibar da, bazı insanlar tarafından sık sık kullanılan övünme konularından biridir. 

Bir tür oyalanma olan makam ve itibar dünyada kazanılan, dünyada kalacak olan ve üstelik de sadece belirli insanlar tarafından takdir gören özelliklerdir. Örneğin, bu özelliklere sahip bir işadamına ancak yanında çalıştırdığı kişiler ve yakın çevresi itibar eder. Sonuçta takdir görebildiği kişiler sınırlıdır. 

Ayrıca makam ve mevki dünyada ancak kısa bir fayda ve çıkar sağlayabilir. Dünya hayatındaki herşey gibi makam ve mevki de gelip geçicidir. Allah'ın denemek amacıyla kendilerine verdiği makam ve mevkiyi, kendilerinde olan bir üstünlükten dolayı "hak ettiklerini" sanarak bunu övünme konusu yapan insanlar gözardı etseler de, ahiretteki sonsuz yaşantının yanında dünya hayatında elde edilen makam ve itibarın hiçbir değeri yoktur. Unutulmamalıdır ki tarih, mevki sahibi olup yükselen ve çok büyük bir güce sahip iken bir anda bunların hepsini kaybeden insanların örnekleri ile doludur. 

Zeka, Kültür ve Eğitim Durumu 

Dünya hayatına tutkuyla bağlı olan insanların övündükleri konulardan biri de zeka ve buna bağlı olarak kişinin eğitim durumudur. Örneğin okuduğu okulun paralı veya sınavla girilen bir okul olması bazı kişiler için bir övünme konusudur. 

Bazı anne ve babalar içinse çocuklarının iyi bir kolejde okuması, birkaç yabancı dil bilmesi, zeki veya yetenekli olması çevredeki itibarları açısından çok önemlidir. Kuşkusuz tüm bunlar iyi özelliklerdir. Ancak bu noktada vurgulanmak istenen, güzel ahlak yerine bu özelliklerin ön plana çıkarılmasıdır. Nitekim bu konuları övünme konusu yapan anne ve babalar sohbetlerinde çocuklarının ne kadar tevazulu, şefkatli veya vicdanlı olduklarını değil, insanların gıpta edeceklerini düşündükleri bu tip özelliklerini anlatmayı tercih ederler. Bu nedenle de çocuklarının ahlakıyla değil, kendilerince övülebilecek özellikleri ile ilgilenirler. 

Aslında insanların övündükleri birçok konu gibi bu da Allah'ın kendileri için çizdiği kader doğrultusunda gelişmektedir. İnsanın kendini geliştirmesi elbette önemlidir, ancak, ahirette hiç kimseye, okuduğu okuldan, ne kadar kültürlü olduğundan, zeka seviyesinden sorulmayacaktır. İnsanlar Rabbimiz'in karşısına çıktıklarında yalnızca O'na karşı olan samimiyetleri, içlerinde taşıdıkları takvaları, gösterdikleri tevazu ve yerine getirdikleri ibadetlerinden sorguya çekileceklerdir. Yüce Allah bir Kuran ayetinde övünme tutkusu olan insanların durumunu şöyle haber vermektedir: 

"Getirdikleriyle sevinen ve yapmadıkları şeyler nedeniyle övülmekten hoşlananları (kazançlı) sayma; onları azaptan kurtulmuş olarak sayma. Onlar için acı bir azap vardır." (Al-i İmran Suresi, 188)

İslam Ahlakını Yaşayanlar Yeryüzündeki En Mütevazı Kişilerdir

İnsanların Allah'ın ve ahiretin varlığını bildikleri halde çevrelerinin itibarına değer vermelerinin ve sahip olduklarıyla övünmelerinin temel sebeplerinden biri, dünya hayatına dair çıkarlarıdır. İnsanların takdirini kazandıklarında çıkarlarını daha kolay elde edebileceklerini düşünürler. Gözünde bir yer edinmeye çalıştıkları her insandan az ya da çok bir beklentileri vardır. Halbuki insanın yaşamı tümüyle Allah'ın elindedir. Bir insan ancak Allah'ın dilediği kadar zengin, rahat, mutlu ve kolay yaşayabilir. İnsanın sahip olduğu herşey Allah'a aittir ve ancak O'ndan istenebilir. 

Tüm bu gerçeklerin ve dünyadaki malın, itibarın, güzelliğin yine dünyada kalacağının bilincinde olan mümin, bu nedenle her zaman tevazulu bir ahlak sergiler. Sahip olduğu bir özellikten dolayı kendisiyle kesinlikle övünmez, aksine bunu kendisine nasip ettiği için Allah'a olan şükrünü arttırır.

En önemlisi de itibarın ve asıl övgünün Allah Katında olduğunu bilir, bundan dolayı dünyada övgü peşinde koşmayıp kendisini ahirette asıl övgüye kavuşturacak olan seçkin bir ahlakı hedefler ve onu yaşar. Müminlerin bu tevazulu ahlakı bir Kuran ayetinde şöyle bildirilmiştir: 

"O Rahman (olan Allah)ın kulları, yeryüzü üzerinde alçak gönüllü olarak yürürler ve cahiller kendileriyle muhatap oldukları zaman "Selam" derler." (Furkan Suresi, 63) 

Müminler tüm kuvvetin ve zenginliğin Yüce Allah'ın olduğunu ve her şeyin O'nun dilemesi ile gerçekleştiğini bildikleri için kendilerine verilen maddi imkanlardan dolayı şımarmazlar. Her zaman içten ve şükredici bir tavır içinde olurlar. Yüce Allah'ın kendilerine bahşettiği malı yine Allah'ın rızasına uygun olduğu düşünülen şekilde kullanarak, Allah'ın hoşnutluğunu kazanmaya çalışırlar. Müminler için hayatın tek ve en büyük amacı Allah'ın rızasını kazanmaktır. 


(Yazar tüm yazılarını Harun Yahya'nın eserlerinden yararlanarak hazırlamaktadır..)

   
2013-11-23
YORUM YAP
Yorumlarınız onaylandıktan sonra yayına verilecektir. Uygun görülmeyen yorumlarınız yayınlanmayacaktır. Yasal zorunluluk olarak yorum yapan ziyaretçilerimizin IP bilgileri kayıt altına alınacaktır. Teşekkürler...

  Bu yazıya ilk yorumu yapmak ister misiniz?



yazarın diğer yazıları
- Pişman Olmadan Önce...