Mustafa EROL
|
|||
![]() Artvin’in Yusufeli ilçesinde 21.03.1965 tarihinde doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimimi Akyazı, Sakarya’da tamamladı. Ege Üniversitesi, Fen Fakültesi, Fizik Bölümü’nden 1986 yılında mezun oldu. Milli Eğitim Bakanlığı bursu ile İngiltere Lancaster Üniversitesi’nde yüksek lisans ve doktora eğitimini Yoğun Madde Fiziği üzerine yaptı. Dokuz Eylül Üniversitesi, Buca Eğitim Fakültesi’nde 1993 yılında yardımcı doçent, 1995 yılında doçent oldu ve 2001 yılından bu yana profesör olarak çalışmaktadır. Bugüne kadar yaklaşık 70 bilimsel makale ve 3 adet kitap katkısı yayınlamıştır. Ulusal ve Uluslararası kongre ve sempozyumlarda yaklaşık 65 bildiri sunmuştur. Son yıllarda özellikle “Bilinç” ve “Kuantum Fiziği” ilişkisi üzerine çalışmalar yapmaktadır. Türk Fizik Derneği İzmir Şubesi ’nin 2004 yılından beri başkanlığını yürütmektedir. 2009 yılından beri Beşiktaş kongre üyesidir. Web: http://kisi.deu.edu.tr/mustafa.erol https://twitter.com/profmustafaerol Email: [email protected] |
|||
YAZARIN SAYFASI | |||
Demokrasimiz Güçleniyor! | |||
![]() Güçler Ayrılığı İlkesi ‘Yasama, Yürütme ve Yargının' birbirlerini etkilemeyecek biçimde tam bağımsız olarak faaliyet göstermesi anlamını taşımaktadır. Bu son derece önemlidir, zira güçler ayrılığı ilkesi sayesinde seçimle işbaşına gelen ve mutlak güç sahibi yasama organı ‘meclis' ile yürütme organı ‘hükümet'in çalışmaları, ‘yargı' tarafından mevcut yasa, anayasa ve evrensel hukuk ilkeleri açısından denetlenebilmektedir. ‘Kontrol ve Denetim Mekanizması' insan doğasının ‘egosantrik' yapısı gereği her düzeyde ve aşamada mutlaka olması gereken bir olgudur. Özellikle de ülke yönetimlerini üstlenmiş ve çok büyük yetkilerle donatılmış olan kişi ve kurumların elde ettikleri gücü, farkında olmadan veya kasıtlı olarak kötüye kullanmaları son derece mümkündür. İşte bu nedenle demokratik sistemlerde yargı bağımsızlığı, sistemin olmazsa olmazıdır ve hayati önem arz etmektedir. Yargının yasama veya yürütme organın kontrolü altına alınması, ‘sahtekarın kendisini cezalandırmasını gerektirecektir' ki bu durum insan doğasına taban tabana aykırıdır. Şimdi gelelim son zamanlarda ülkemizde yaşananlara... Ülkemizde yargının bağımsızlığı konusunda aslında özellikle son bir kaç yıldır çok ciddi problemler yaşanmaktadır. Yürütmenin yargıya müdahalesinin en çarpıcı örneklerinden biri son günlerde ortaya çıkan ‘yolsuzluk ve rüşvet operasyonları' neticesinde hükümet tarafından ‘Adli Kolluk Yönetmeliği'nde yapılan ani değişikliktir. Yapılan değişiklikle herhangi bir soruşturma başlatılmadan önce soruşturmayı yürütecek olan savcıya en büyük mülki idari amire bilgi verme zorunluluğu getirilmiştir. Değişiklik öncesinde savcının her hangi bir merciyi bilgilendirme zorunluluğu yoktu. Olmaz ya, diyelim ki hükümet kanadına çok yakın bazı aile mensupları veya diğer kişiler tarafından çok büyük yolsuzluklar yapıldığı bilgisi ve belgeleri polis tarafından toplandı ve ilgili savcının önüne kondu. Savcı da dosyayı inceledi ve durumun vahametini fark etti. Ancak soygunu yapan hükümete çok yakın bir kişi. Savcı bu kişi üzerine bir operasyon yapılması gerektiğine karar verdi diyelim. Son değişiklik ile operasyona başlamadan önce savcının valiyi arayarak operasyonla ilgili bilgiyi verme zorunluluğu vardır. Bu bilgi doğal olarak derhal içişleri bakanına, bakan da yürütmenin başı olarak başbakana ulaşacaktır. Böylece operasyon yapılacağı bilgisi istenirse derhal suçu işleyenlere ulaştırılabilecektir. Bu kabul edilebilecek bir durum mudur? Mevcut düzenleme ile hükümet yanlıları hukuk karşısında resmen korunmuş olmuyor mu? Bu düzenlemeyle demokrasinin en önemli ilkelerinden biri olan güçler ayrılığı ilkesi filen ortadan kaldırılmış olmuyor mu? Hükümet kanadına bakıldığında demokrasimiz her geçen gün daha da güçlenmekte, rejim normalleşmekte, rejim güçlenmektedir... Şimdi soruyorum; Yapılan birçok düzenlemeyle yargının bağımsızlığı ortadan kaldırılarak mı demokrasimiz güçlenmektedir? Hükümete çok yakın isimlerin yolsuzluğu üzerine açılan ‘Deniz Feneri' davasına bakan savcıların davadan el çektirilmesi, hatta haklarında davalar açılmasıyla mı rejim normalleşmektedir? Bakan çocukları ve hükümete çok yakın bazı isimlerin yolsuzluk ve rüşvet aldıkları iddiasıyla yapılan ‘yolsuzluk ve rüşvet operasyonu' nun hemen ertesi günü ‘Adli Kolluk Yönetmeliği' nin değiştirilmesiyle mi demokrasimiz güçleniyor? Yine yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının hemen ardından başta İstanbul olmak üzere neredeyse tüm ülkedeki yüzlerce Emniyet Müdürü'nün yerlerinin değiştirilmesiyle mi rejimimiz güçleniyor? Yayınlanan genelgeyle basın mensupların tüm emniyet müdürlüklerine girişinin yasaklanmasıyla mı rejim şeffaflaşıyor ve normalleşiyor? Daha sayılacak pek çok örnek var aslında... Bu ülkeye hükümet edenler, sınırsız maddi ve manevi kaynakları fütursuzca ve sınırsızca kullananlar, kendilerinden olanları hukuk karşısında korumaya alır, kendisi gibi düşünmeyenleri potansiyel suçlu görür, kendisinden olanları suç işleseler bile korumaya çalışır, sadece görevini yapan binlerce şerefli polisi, savcıyı ve hakimi zanlı durumuna düşürür ve rencide ederse iş çığırından çıkmış demektir. Prof. Dr. Mustafa EROL |
|||
![]() ![]() ![]() |
|||
2013-12-23 | |||
|
|||