YAZARIN SAYFASI | |||||||||||||
Hizmet Hareketi-1 | |||||||||||||
![]() Bana göre Hizmet düşüncesi, solculuk yıllarında savunduğum tüm amaçları içeriyordu. Hem de fazlasıyla... Hizmet Hareketinin en önemli modeli Hazreti Muhammed (sav) idi. 14 asır önce yaşanmış bir hayatın bu denli kuşatıcı olabileceğini işte o zaman öğrendim. Oysa fikirlerini okuduğum çok sayıda sosyolog ve filozof, kendi asırlarını tamamlamadan eleştirilmişlerdi. Hz. Peygamberin söyledikleri ise Bediüzzaman Hazretlerinin 19.Sözde dediği gibi, "Hutbe-i Ezeli" idi. Yani kıyamete kadar değerini kaybetmeyecek söz. Hizmet Hareketi içinde kalıba girme noktasında baya zorlandığımı hatırlıyorum. 1980 öncesi düşüncelerimizi meydanlarda seslendirirdik. Mitingler düzenleyip, gösteriler yapar veya polise karşı barikat kurardık. Taşlı sopalı eylemlere karışır, akşamları duvarlara yazı yazardık. Ülkücü camiadan herkesi düşman kabul ederdik. Bu yüzden dayak bile yedim. Bir gün, okul bahçesinde heyecana kapılıp, 'Kahrolsun faşizm' diye slogan atmıştım. Meğer etrafımda ülkücüler varmış. Gerisi Türk filmi klasiği gibiydi. Yumruk darbeleriyle yere yığıldım. Tabi gözüm morarmış olarak... Konuyu dağıtmadan o yıllardan unutamadığım bir hatıramı daha paylaşmak istiyorum. Babam kahvehane işleten sosyal demokrat bir esnaftı. Bizim kahvenin diğerlerinden ayrılan tarafı, halk arasında solcu kahvesi olarak bilinmesiydi. Gün boyu hoparlörden solcu şarkıları çalardık. Melike Demirağ, Cem Karaca, Ali Rıza Binboğa, Edip Akbayram, Selda Bağcan ve bazı halk ozanlarının kasetleriydi bunlar. Bir Pazar günüydü, Ülkücüler kalabalık halinde yürüyüş yapıyor ve kahvehanemize doğru geliyorlardı. Aslında güzergâhları üzerinde bulunuyorduk ve muhtemelen marşlarını söyleyip gideceklerdi. Merhum Amcam, ceketinin cebinde Cumhuriyet Gazetesiyle dolaşan eski CHP geleneğindendi. Hiç sebep yokken kalabalığa doğru yürüdü, belinden beylik tabancasını çıkardı ve 'buradan defolun' dedi. Ne olduysa ondan sonra oldu. Ülkücülerden biri karate hareketi ile göğsüne tekme attı. Amcam yere yığıldı. Ardından tekrar tabancasına davrandı fakat silahı tutukluk yaptı. Sonrası savaş alanı andırıyordu. Taşlardan korunmak için kahvehanenin çay ocağına kaçtım. Dükkânın 5 mm kalınlığındaki vitrin camları bomba gibi patlıyordu. Unutamadığım hadise ise babamın kanlar içindeki haliydi. Ben çay ocağının küçük penceresinden atlayıp olabildikçe uzaklara kaçmıştım. Fakat babam, hadisenin içinde kalmış, amcamla beraber dayak yemişti. Ağzı-burnu, üstü-başı kan olmuştu. Ön dişleri kırılmış ve yerinden çıkmıştı. O gün korktuğum ve kaçtığım için kendimden çok utandım. Gelelim hizmetin kalıplarına. Adına müspet hareket diyorlar. Çatışma yerine uzlaşmayı tavsiye ediyorlar. Üstadın, 'Medenilere galebe ikna iledir, icbar (zorlama) ile değil' sözünü rehber ediyor, tartışmanın veya kavganın hiçbir şeyi çözmeyeceğini anlatıyorlardı. O günlerde, idealimdeki Hegel Diyalektiğinin vazgeçilmez yerini yeni öğrendiğim bir değer dolduruyordu: İstişare... İstişare, Hocaefendinin tabiriyle çok akılla düşünmek demekti. Kavga yerine ortak akılın çalıştırıldığı, kolektif şuurun kazanca dönüştürüldüğü pırlanta bir yöntemdi. Peygamber Efendimizin (asm) sünneti olan istişare, adını Kur'anda geçen Şura Suresinden alır. Müminler arasında danışma anlamına gelir. Peygamber Efendimiz, savaş, hicret ve diğer sosyal meselelerde ümmeti ile istişare edip kararlarını öyle almıştır. Sonradan gelen Raşit Halifeler yine istişare metodunu kendilerine rehber edinmişlerdi. Rivayetlere göre, Hz. Ömer, bazen kadınlarla ve bazen çocuklarla istişare etmişti. Hizmet hareketi içinde öğrendiğim düsturlardan en önemlilerini şöyle sıralayabilirim: 1. Doğruyu söylemek ama kavga etmemek... Sokak kavgaları bir hizmet metodu olamaz. Merhum Cemil Meriç'in şu sözünü yine o günlerde öğrendim. 'Anarşi bir hak arama davasıdır. Ama hiçbir hak anarşi ile elde edilmez.' 2. Hizmette önde ücrette geride olmak... Esas olan vatana ve millete hizmet etmektir. Bu konuda beklentisiz olmak... 3. Devlet malına kendi malından daha çok dikkat etmek ve haksız yere kullanmamak. Hocaefendinin Küçük Dünyam kitabında bu konuya ışık tutacak güzel misaller vardır. Askerdeyken devlet işlerini yaptığı halde hassasiyet gösterir ve kendi kalemini kullanır. Yine İzmir Kestane Pazarı Kursunda vazifeli iken talebenin yemeğini yemez ve dışarda bir tahta kulübecikte yatar kalkar. 4. Vatana millete hizmet ederken, şahsi menfaatlerini milletin ali menfaatlerinin önüne geçirmeyecek bireyler yetiştirmek. 5. Ülkemizin devletler muvazenesindeki yerini alması için güzel insanlar yetiştirmek. TÜBİTAK Bilim olimpiyatları ve Proje yarışmalarındaki madalyalar bunun en canlı örnekleridir. 6. Güzel dilimiz Türkçenin dünya genelinde yaygınlaşmasına vesile olmak. Böylece kardeş ülkelerle köprüler kurmak. İşte Türkçe olimpiyatları gürül gürül bunun şahididir. 7. Dershane Hizmetleriyle Anadolu insanına ulaşma ve Çiftçinin, Esnafın çocuğunu okutma. 8. Kimse Yok mu gibi yardım kuruluşlarıyla insanlar arasındaki vakıf şuuru ve dayanışmayı geliştirme 9. Hoşgörü, Tolerans ve Diyalog açılımlarıyla düşmanlaştırılmış toplumları barıştırma Abant platformları şahididir. 10. Medya ve iletişim araçlarının doğru haber üretmesine vesile olmak. Geçmişte yalan haberden çok çekildiği malumdur. 11. Ve tabii ki en önemlisi olan Allah rızasını kazanma ve Allah Resulünün yüce ismini her yere götürme hedefi... Bir sonraki yazımda TİKKO-Partizan ve Hizmet yıllarıma ait misallere değinmeye devam edeceğim. @kimyaci64 |
|||||||||||||
![]() ![]() ![]() |
|||||||||||||
2013-12-24 | |||||||||||||
|
|||||||||||||