Bu sayfadaki içerik, Adobe Flash Player'ın daha yeni bir sürümünü gerektiriyor.

Adobe Flash player Edinin


GÜNDEM POLİTİKA DÜNYA EKONOMİ SPOR 06 Temmuz 2014
Mustafa EROL
Mustafa EROL kimdir?
Artvin’in Yusufeli ilçesinde 21.03.1965 tarihinde doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimimi Akyazı, Sakarya’da tamamladı. Ege Üniversitesi, Fen Fakültesi, Fizik Bölümü’nden 1986 yılında mezun oldu. Milli Eğitim Bakanlığı bursu ile İngiltere Lancaster Üniversitesi’nde yüksek lisans ve doktora eğitimini Yoğun Madde Fiziği üzerine yaptı. Dokuz Eylül Üniversitesi, Buca Eğitim Fakültesi’nde 1993 yılında yardımcı doçent, 1995 yılında doçent oldu ve 2001 yılından bu yana profesör olarak çalışmaktadır. Bugüne kadar yaklaşık 70 bilimsel makale ve 3 adet kitap katkısı yayınlamıştır. Ulusal ve Uluslararası kongre ve sempozyumlarda yaklaşık 65 bildiri sunmuştur. Son yıllarda özellikle “Bilinç” ve “Kuantum Fiziği” ilişkisi üzerine çalışmalar yapmaktadır. Türk Fizik Derneği İzmir Şubesi ’nin 2004 yılından beri başkanlığını yürütmektedir. 2009 yılından beri Beşiktaş kongre üyesidir. Web: http://kisi.deu.edu.tr/mustafa.erol https://twitter.com/profmustafaerol
Email: [email protected]
  YAZARIN SAYFASI
Milli İrade ve Hukuk...
Ülkemizde son günlerde ‘siyaset', ‘hukuk' ve ‘devlet' arasında ortaya çıkan sorunlar ve bu sorunlar karşısında ileri sürülen fikirler ve davranış şekilleri asla karıştırılmaması gereken çok temel bazı konuların bile birbirine karıştırıldığını net bir şekilde ortaya koymuştur. Kargaşanın meydana geldiği en temel alanlardan biri de ‘hukuk' ile ‘milli irade' kavramlarının birbirine karıştırılmasıdır.

Birkaç soruyla başlamak istiyorum.

Yüksek yargı mensupları ‘halk' tarafından veya ‘meclis' tarafından seçilen herhangi bir ülke var mıdır? Ya da bugüne kadar ülkemizde yüksek yargı mensupları niçin halk oyuyla seçilmemiştir?

Bilimsel ‘ilke' ve ‘yasaların' halk oyuna sunulması, kabul veya reddedilmesi düşünülebilir mi?

Suçu kati delillerle sabitlenmiş bir şahıs acaba halkoyuyla aklanabilir mi?

Hırsıza veya dolandırıcıya acaba kendisini yargılama yetkisi verilebilir mi, verilir ise ne olur?

Bu ve buna benzer anlamda pek çok soru elbette sorulabilir. Bugün ülkemizin içine düştüğü durum ne yazık ki böylesine soruların sorulması ve cevaplanmasını gündeme getirecek kadar acayip ve kaotiktir.

Demokratik rejimlerde halk kendisini yönetecek temsilcilerini yani meclis üyelerini belirler. Daha sonra bu meclis kendi içinden yürütme organı yani hükümeti kurar. Hükümet, fiilen devlet organizasyonunun yönetimini üstlenir ve idaresinden sorumludur. Meclis ve Hükümetin çalışmalarının kontrol ve denetimi ise en yüksek yargı organı olan Anayasa Mahkemesi tarafından yapılır.

Anayasa Mahkemesi üyelerinin bir an için meclis veya halk tarafından seçildiğini düşünelim. Benzer şekilde Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) üyelerinin de meclis veya halk tarafından seçildiğini düşünelim. Bu durumda aynı ‘Milli İrade' hem ‘yasama', hem ‘yürütme' hem de ‘yargı' organlarının üyelerini belirlemiş oluyor. Eğer yüksek yargı organlarının meclis veya halk tarafından belirlenmesinde bir sakınca yok ise, o zaman gelin üniversitelerimizdeki profesörlerimizi de, generallerimizi de, valilerimizi de halk oyuyla belirleyelim. Bu düşünülebilir mi?

Yasama ve yürütme icraat organlarıdır. Devletin ve halkın olağanüstü kaynaklarının üzerine oturarak bu kaynakları yönetmek söz konusudur. Böylesine bir durumda suç işleyen ve işlemeye devam eden herhangi bir kişi aynı ‘milli irade' tarafından seçilen hukukçular tarafından nasıl yargılanabilecektir? Bu düşünülebilir mi? Böylesine bir yol açıldığında siyasilerin ve devlet organlarındaki yetkililerinin yolsuzluğa, rüşvete ve suça yönelmemesi düşünülebilir mi?

Hukuk bir bilimdir. Bilim halk denetimi altına alınamaz. Bilimsel ilkeler halk oyuyla belirlenemez. Bilimsel ilkeler halk oyuyla değiştirilemez ya da denetlenemez. Aslında olay bu kadar basittir.

İşte bu nedenledir ki hiçbir demokratik sistemlerde yüksek yargı organları meclis veya halk tarafından seçilemiyor. Zira sistem içinde belirli sınavlarda başarılı olan, bilgi birikimi ve deneyim açısından yeterli olanların içinden yüksek yargı organlarına yine kendi sistemleri içinde üyeler seçilmektedir. Bu konuya siyasetin karıştırılması yapılabilecek en büyük hatalardan biridir.

Eğer böyle bir yola girilirse çok yakın bir zamanda ülke bütünlüğünün ortadan kalkması, iç savaş benzeri olayların meydana gelmesi hatta ve hatta açık söylüyorum ülkenin yok oluşu da dahil tüm olasılıklar mümkündür.

HSYK, Anayasa mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay gibi yüksek yargı organlarına siyasetin karıştırılması demek, bilimsel hukuk ilke ve kurallarının yok edilmesi demektir ki bundan daha felaket bir şey düşünemiyorum.

Eğer yüksek yargı organlarının denetimi yapılamıyor ve yapılması düşünüyorsa, ki bunun doğru olduğunu düşünüyorum, o zaman hukuk sistemi içinden farklı ‘kurullar' oluşturularak bunların birbirlerini hukuk ilkeleri içinde denetimi sağlanabilir. Bunun dışında hukuk sisteminin bilimsel olmayan bir takım yollarla kontrol ve denetime tabi tutulması mümkün değildir.

Son seçimlerde oyların yarısını alarak tek başına iktidara gelen zihniyetin görebildiğim kadarıyla kendisini kurtarmaktan başka hiç gayesi kalmamıştır. Her ne pahasına olursa olsun kendisini kurtarmak, yeniden iktidara gelmek gayesi vardır. Bunun ötesinde ülke geleceği, evrensel hukuk ilkeleri, demokratik ilkeler ve gelenekler...  hiç biri umurlarında bile değildir.

Şu aşamada bile artık ne yazık ki polis, asker, savcı ve hakim görevlerini yapamayacak duruma düşürülmüştür. Eğer bu gidişe halk bir dur demez ise sonuçları hayal dahi edilemeyecek kadar ağır olacaktır...

Prof. Dr. Mustafa EROL 

   
2014-01-03
YORUM YAP
Yorumlarınız onaylandıktan sonra yayına verilecektir. Uygun görülmeyen yorumlarınız yayınlanmayacaktır. Yasal zorunluluk olarak yorum yapan ziyaretçilerimizin IP bilgileri kayıt altına alınacaktır. Teşekkürler...

  Bu yazıya ilk yorumu yapmak ister misiniz?



yazarın diğer yazıları