Ali SOYLU
|
|||
![]() Ali Soylu Elazığ’ın Baskil ilçesinde doğdu. Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nden mezun oldu. Drexel Üniversitesi’nde master, Temple Üniversitesi’nde doktora yaptı. Oklahoma'da Cameron Üniversitesi'nde ders vermektedir. Yakinda Ankara'da ipek Üniversitesi'nde çalişmaya baslayacak. Email: [email protected] |
|||
YAZARIN SAYFASI | |||
Bu defaki kriz teğet de değil, paralel de... | |||
![]() 17 Aralık'ta başlayan yolsuzluk operasyonundan sonra hükümetin panikleme hali ile belirsiz bir ortama sürüklenen Türkiye için 2014 'zor' bir yıl olacak. Bu yılın 'zor' olma nedeni ise hükümetin yolsuzluklar nedeni ile idari ve ekonomik bir krize dönüşen bu süreci yönetememesidir. Mayıs 2013'ten Aralık 17'ye kadar TL dolara karşı yüzde 17, son 6-7 haftada ise yüzde 16 değer kaybetti. TL'nin bu hızlı değer kaybetmesinin önüne geçilemiyor. Kurdaki belirsizlik büyük ölçüde ithalata dayalı Türk ekonomisini tehdit ediyor. İktidar bu ekonomik dağılmayı ve bozulmayı bir 'paralel'e bağlasa da hikâyenin aslı başka. 2008 dünya finans depremi ve ardından gelen artçılar ülkemizi teğet geçmiş olsa da bu defaki yerel finans depremi iktisadi yapımızı kalbinden vuracak gibi. Bu arzulanmayan ve iyimser olmayan öngörüye beni sevk eden nedenleri 4 madde halinde açıklamaya çalışayım: 1- Öğrencilerimize ülkeler arası sermaye ve iş akışlarını anlatırken, yatırımın ve işin yapılacağı ülkede siyasi-politik, ekonomik-ticari ve yasal-hukuki istikrarın öneminden söz ederiz. Kısacası bir ülkede genel anlamda istikrar yoksa o ülkeye yabancı yatırım gelmez, yabancılar orada iş kurmazlar. İş kuranlar ve yatırım yapanlar istikrarsız bir ortamdan buldukları ilk fırsatta kaçarlar. TÜSİAD Başkanı "böyle bir ülkeye kim, niye yatırım yapsın?" dediğinde ‘hain' ilan edildi. Rasyonel bir tespitte bulunan TÜSİAD Başkanı gibiler 'dokuz köyden' kovulurken finans sistemimizin mühim bir aktörü olan Bank Asya, hükümetin bakanı eliyle devre dışı bırakılmaya çalışıldı. Hükümetten yana olmayan firmalara her türlü zorluk çıkartılarak çalışamaz hale getiriliyorlar. Çıkarılacağı beklenen yasalarla (dershaneler konusunda olduğu gibi) serbest teşebbüs hürriyeti hiçe sayılıp, ticari işletmeler kapatılacak veya dönüştürülecek. Neticede ekonomik-ticari istikrar yok ediliyor. Adli Kolluk Yönetmeliği değiştirilip savcılarla polis arasındaki çalışma ahengi ve güveni yok edildi. Yüzlerce savcı ve binlerce polis yerlerinden edildi, görevlerinden alındı. Bu da yetmezmiş gibi 2010 referandumu ile değiştirilen HSYK yapısı 'hata yapmışız' gerekçesi ile yeniden değiştirilmeye çalışıldı. Neyse ki birileri bazı kulakları çekti de yasa geri çekildi, bir saçmalıktan vazgeçildi. Yani netice olarak yabancı işadamı-yatırımcı görüyor ki ülkemizde yasal-hukuki istikrar sallantıda. Yolsuzlukları örtmek için farazi bir 'paralel devlet' kurup bütün 'kötülüklerin anası' ilan ettiler ve karanlıktaki hayali 'paralel ana'ya her türlü iftirayı, hakareti, haksızlığı reva gördüler. Ülkenin mühim bir sosyal dokusunu teşkil eden Hizmet Hareketi'ne karşı hükümet ve özellikle de Başbakan vehimlere dayalı lüzumsuz ve amansız bir saldırı pozisyonu almış durumda. Akıllara ziyan bir cinnet hali içinde, ülkemize zarar vermek isteyen 'dış mihraklar'la teşriki mesai yapmakla suçladığı 160 ülkede bizi temsil eden 'gönüllü' elçilerimizi, 'resmi' elçilerimize 'dış mihrak' dedikleri mercilere şikâyet etmeleri için telkinde bulunan bir Başbakan'ın ülkesinde yabancı yatırımcının ne işi olur? Bu trajikomik vaziyeti gören yabancılar ürktüler ve siyasi-politik istikrarın olmadığı bir ortamdan fırsat buldukça kaçıyorlar. 2- Marttaki yerel seçimler ve kasımdaki Cumhurbaşkanlığı seçimleri gibi iki mühim seçimin arasına ya da sonuna bir de erken genel seçimleri eklersek vay 'kırılgan' ekonominin haline. Seçimlerin tabiatları gereği ülkeye büyük maliyetleri olduğu aşikâr. Seçimlere haftalar hatta aylar kala başlayan propaganda çalışmaları para ve zaman israfına sebep olmanın yanında bir de yapılması gereken mühim işlerin ertelenmesi veya hiç yapılmaması ekonominin belini bükecektir. İktidar son zamanlarda ayyuka çıkan yolsuzluk iddiaları yüzünden uğradıkları oy kaybını kotarmak için devlet imkânları dâhil eldeki tüm imkânları kullanacaklar. Bu da en azından kasım ayına kadar ülkede zamanın ve diğer kaynakların irrasyonel, agresif ve verimsiz bir şekilde israf edileceği anlamına geliyor. Şahsi, küçük siyasi istikballer uğruna bir ülkenin, gelecek bir neslin istikbalini kararttığımızın farkında değiliz. Güç ve iktidar sarhoşluğu, hırs ve inat ile birleşince gözleri de, basireti de bağlıyor, sağlıklı düşünmeyi engelliyor. 3- Son on yılda dünya ekonomilerinden yıldızı parlayan biri olan Türkiye eline geçen fırsatları değerlendiremedi. Yeterli sermayesi olmayan Türkiye, geçen on yıl içinde sıcak para için cazip bir ülke haline gelmiş, siyasi ve ekonomik istikrarı ile yabancı yatırımcı için güvenli bir liman olmuştu. Şu anda Türk ekonomisinde 180 milyar dolar civarında yabancı sermaye var. Doları düşük kurdan bozdurup farklı yatırım enstrümanlarına yatıran yabancı yatırımcı dolarda gevşeme gördüğü anda yatırımını tekrar dolara çevirip ülkeyi terk edecektir. Bu da ülke ekonomisi için büyük bir yıkımdır. 4- Ekonomideki olumsuz gidişat 2013 baharında başlamıştı. Yolsuzluk operasyonları olmasaydı da kurdaki yükseliş nispeten yavaş da olsa devam edecekti. Yani yolsuzluk operasyonları, paralel oluşumlar, kumpas kurmalar gibi mesnetsiz söylemler birer bahane oldu. Evet, vatandaşların belli bir kesimini 'çete, hain, haşhaşi' gibi iftiralarla kategorize edip ötekileştiren bir hükümetin idare ettiği bir ülkeye yabancı sermayeyi çekmek, gelen sermayeyi tutmak mümkün olmaz. Fakat bu olumsuz gelişmeleri sadece sermaye giriş çıkışları ile de izah edemeyiz. Toplum olarak 340 milyar TL borçluyuz. Kredi kartı borcu miktarı 80 milyar TL'yi aşmış. Bu veriler son on yılda IMF'ye borcumuzu silerken toplum olarak aşırı bir tüketim çılgınlığı yaşadığımızı gösteriyor. Bir devletin giderleri gelirlerinden fazla ise arkasından ekonomik bağımlılık ve sonrasında da siyasi bağımlılık gelir. Türkiye'de olan budur. Yani ekonomi yönetimi gerekli tedbirleri alıp, ekonomideki istikrarı sürdürülebilir yapmanın stratejilerini geliştiremedi. Anadolu'daki bir büyük ailenin kazandığı döviz, harcadığı dövizden fazla olacağı güne kadar ekonomide istikrar mümkün değildir. Bu defaki ekonomik kriz teğet de değil paralel de; derin mi derin! https://twitter.com/DrSoylu |
|||
![]() ![]() ![]() |
|||
2014-01-29 | |||
|
|||