Muharrem YILDIZ
|
|||
![]() |
|||
YAZARIN SAYFASI | |||
Geçmişi Sahiplenmek | |||
![]() Çalıştığı, yattığı, savaş planları yaptığı, Yırtık pırtık olmuş çadırın, deliklerinden, Geçen rüzgâr gaz lambasının alevini titretiyordu. Dışarıdan bakınca Gölgesi arkasındaki çadıra, Kocaman bir aslan silueti gibi yansıyordu. Çadır etrafındaki iki asker çıplak elleri ile tüfeklerini, Çapraz şekilde göğüslerine yapıştırmışlar, Kulaklar pür dikkat gecenin sessizliğinde, Bozkırdan esen rüzgârın sesinde, Olağanüstü bir sesi dinlemeye çalışıyorlardı. Uzaklardaki dağlardan gelen kurt ulumalarına, Bozkırdaki başıbozuk köpeklerin havlamaları karışıyordu. Askerler üç gündür uyumadan gündüzün, Kömür gibi yanan ap ak anız otlarının, Arasındaki taşların yanıcı sıcaklığında, Suların serinleten sessizliğinde yürüyorlardı. Düşmanın burnunun dibine kadar gelmişlerdi. Yarım ekmek ve üzüm hoşafından, Oluşan akşam yemeklerini yemişler, Dinleniyorlardı. Sabah olmaya az kalmıştı. Koca bozkırın ortasındaki tepenin başında, Başkomutan sigarası elinde yere bakıyordu. Kurt misali herkes pusudaydı, düşman uykudaydı. Bir ikiye, iki üçe, üç beşe, beş sekize değil, Beş on beşe, elli yüz elliye karşı savaşacaktı. Zaman sonsuz yavaşlıkta akıyor, Güneşin doğması yaklaşıyordu. Askerler komutanları ile sabah namazını kılmışlardı. Başkomutan kafasını kaldırdı, Malazgirt Savaşında atalarını hatırladı. Gözleri parladı. Savaşın bir zamanı vardı. Savaşmak tavlanmış toprağı ekmeye benziyordu. Yağmurlar başlamadan toprak çamurlaşmadan, Kayalar kayganlaşmadan savaşmaya karar vermişti. Nabızları küt küt atan askerler silah elde, Onun hücum emrini bekliyorlardı. Başkomutanın verdiği emirle askerler, Şimşek gibi ileri atılıyorlar ulaşılan her, Hedefin arkasından yeni bir hedefe atlıyorlardı. Topçu ateşinin açtığı gediklerden yıldırım hızıyla geçiyorlar, Önlerine gelen düşman, ağaç, çayır, uçurumlardan, Atlayıp, zıplayıp düşmanın kalbine, Süngülerini bir hançer gibi saplıyorlardı. Savaş çok kısa sürmüş, düşman dağılmıştı. Düşman dünyada o güne kadar yapılan en kirli, Savaşı yaparak geri çekiliyordu. 'Yaylaların bittiği ve geniş ovalara açılan, İzmir düzlüğüne kadar incir ağaçlarında asılı, Öldürülmüş çocuklar, bağlarında kara üzümlerin yanında, Tecavüz edilmiş, memeleri ve karınları parçalanmış kadınlar yatıyordu. Bu dünya tarihinin gördüğü en kötü savaştı.' Bu vahşeti gören gözler daha bir azimle saldırıyor. Geçilmez denilen cepheleri sel misali sürükleyip geçiyordu. Şimşek gibi İzmir'e iniyordu. Mustafa Kemal: 'Yapılanların ve Truva'nın intikamını aldık.'Diyerek. Anadolu'nun geçmişini sahipleniyordu. |
|||
![]() ![]() ![]() |
|||
2014-02-04 | |||
|
|||