Bu sayfadaki içerik, Adobe Flash Player'ın daha yeni bir sürümünü gerektiriyor.

Adobe Flash player Edinin


GÜNDEM POLİTİKA DÜNYA EKONOMİ SPOR 30 Ağustos 2014
Ali SOYLU
Ali SOYLU kimdir?
Ali Soylu Elazığ’ın Baskil ilçesinde doğdu. Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nden mezun oldu. Drexel Üniversitesi’nde master, Temple Üniversitesi’nde doktora yaptı. Oklahoma'da Cameron Üniversitesi'nde ders vermektedir. Yakinda Ankara'da ipek Üniversitesi'nde çalişmaya baslayacak.
Email: [email protected]
  YAZARIN SAYFASI
Siyasette kurumsallık hayatidir
Dünyanın ve Amerika'nın ilk siyasi partisi Federalist Parti (FP) 1792'de Alexander Hamilton tarafından kuruldu. Buna karşı eyalet haklarını savunan ve dünyanın en eski partisi olarak bilinen, James Madison ve Thomas Jefferson tarafından temelleri atılan Demokratik-Cumhuriyetçi Parti (D-RP) kuruldu.
Bugün Amerika'nın Demokrat Parti'si (DP) olarak bilinen parti, 1792'de kurulmuş oldu. 1812 seçimlerinde ilk yenilgisini yaşayan FP, 1820 seçimlerine katılmadı ve 1824'te resmen siyaset sahnesinden silindi. 1815-1832 arası muhalefetsiz kalan D-RP'den eyalet yerel seçimleriyle beraber ayrışmalar başladı.
1828'de Modern Demokrat Parti (MDP) ile Whig (liberal) Parti (WP) kuruldu. 1852'de WP lağvedildi.

Kölelik sistemine karşı olan Demokratlar partilerinden ayrılıp WP'den arta kalanlarla birlikte Demokratların rakibi Cumhuriyetçi Parti'yi (RP) tam 160 yıl önce 1854'te kurdular. Daha sonraki yıllarda kurulup dağılan yüzlerce parti olduysa da Demokratlar ile Cumhuriyetçiler Amerikan siyasi hayatında iki belirleyici parti oldu.
200 yıllık Amerikan siyasi partiler geleneğinde ülkenin gidişatına iki parti yön veriyor. Ekonomik istikrar, (beğenmesek de) dış politikada devamlılık, milli çıkarlarında ittifak, kısacası Amerika'nın bugün başarılı olmasının sebebi siyasette kurumsallaşmadır. İki partinin iç ve dış politikada bazı farkları olsa da hedefleri bir, kavgaları, tartışmaları, atışmaları medeni ölçüler dahilinde kalıyor. Hedefleri vatandaşlarının huzuru ve mutluluğu olduğu için hiçbir gruba, mezhebe, dine ve kişiye karşı ayrımcılık yapmadan prensipler dahilinde hizmet götürmektir. Bu da gelişmiş demokrasilerin en önemli özelliğidir.

Türkiye, Cumhuriyet'in ilanından sonra parlamenter sistem ile tanıştı. İlk 20 yılı tek partili olmak üzere 90 yıllık partili siyasi hayatında ülkemizde 80'e yakın parti kuruldu. En eski parti olan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) 91, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ise 45 yıllık. Darbelerle defalarca kesintiye uğrayan demokratik parlamenter sistemimiz bir parti mezarlığı gibi. Antidemokratik uygulamalarla siyasi partilerimizin kurumsallaşmasına izin vermedik. Türkiye'de tek başına iktidar olan Demokrat Parti (DP), Adalet Partisi (AP) ve Anavatan Partisi (ANAP) gibi siyasi partilerin ömrü 10-15 yılı geçmedi. 12 yıldır siyasi arenayı etkisi altında tutan Adalet ve Kalkınma Partisi de (AKP) yükselişini tamamlayıp son yolsuzluk olayları ile inişe geçmiş durumda. Önümüzdeki yerel seçimlerde yaşayacağı önemli bir oy kaybı ile lideri Cumhurbaşkanı seçilememiş AKP'de dağılma sathi mahalline girip siyasi ömrünü tamamlayabilir.

Türkiye'deki siyasi partilerin istikrarlı bir hayat çizgilerinin olmayışının yani gelişmiş demokrasilerdeki gibi kurumlaşamamış olmalarının iki önemli sebebi var:

Birincisi: Osmanlı döneminden miras kalan padişahlık türü bir yönetim geleneğine sahip olmamızdır. Bu anlayışta lidere mutlak itaat esastır. Demokratik bir sistemde, demokratik araçlar kullanılarak seçilen liderlere yüklenen olağanüstü güç ve yetkiler lideri mutlak otorite haline getirip bu süreci demokrasi maskesi giymiş antidemokratik bir sürece çeviriyor. Partinin il ve ilçe başkanlarından belediye başkanlarına, üst düzey parti yöneticilerinden milletvekili adaylarının belirlenmesine kadar liderin mutlak iradesi geçerlidir. Bu irade üstünde başka bir gücün inisiyatif alıp tasarrufta bulunması mümkün değildir. 'Bireyi yaşat ki devlet yaşasın' anlayışını kavrayamayan liderler (partiler) devlet için veya devletin yegane sahipleri olarak gördükleri kendileri ve partileri için hayalî düşmanlar üretip onlara saldırmaya başlarlar. Varsa muhalefete saldırarak siyasi ömürlerini uzatmaya çalışırlar. Ancak ülke ve millet menfaatine uzun vadeli planları ve bu planları gerçekleştirme iştiyakları olmadığı için seçmenleri tarafından cezalandırılırlar. Bu ceza ya onları müebbet muhalefete mahkum etmek, ya da siyaset sahnesinden ebediyen silinmek şeklinde tecelli eder. AKP bugün böyle bir durumla karşı karşıyadır.

İkincisi: Yine siyasi ve toplumsal kültürümüzün genetiğinde gelecek nesillere aktarılan 'devleti yaşat ki millet yaşasın' anlayışından kaynaklanan devleti 'kutsal' görme ve bu 'kutsal'ı koruma refleksi ile her on yılda bir yapılan askerî darbelerdir. Darbelerle veya askerî/bürokratik/vesayetçi mercilerin baskıları ile akamete uğrayan siyasi partilerin hayatta kalma endişeleri iktidar olma arzularının önüne geçmiş. Bu durum partilerin kurumsallaşmasını engelleyip yöneticilerini günü kurtarma gibi bir endişeye sevk etmiştir. Lider sultasından kurtulamamış ve kurumsallaşamayan siyasi partilerin olduğu bir ülkede demokrasiden söz etmek mümkün değildir.


   
2014-02-22
YORUM YAP
Yorumlarınız onaylandıktan sonra yayına verilecektir. Uygun görülmeyen yorumlarınız yayınlanmayacaktır. Yasal zorunluluk olarak yorum yapan ziyaretçilerimizin IP bilgileri kayıt altına alınacaktır. Teşekkürler...

  Bu yazıya ilk yorumu yapmak ister misiniz?



yazarın diğer yazıları
- Çankaya'nın Köpekleri ve Suriyeli Mülteciler
- Yaşanan ahlakî dilemmada oy kullanmak