Mustafa İSPİROĞLU
|
|||
Mustafa İSPİROĞLU kimdir? Tekirdağ Myo Muhasebe bölümü mezunu. Serbest meslek sahibi. Evli ve 3 çocuk babası. Ülküsü ve ideali Hukuk'un Üstünlüğü. Email: [email protected] |
|||
YAZARIN SAYFASI | |||
Hoca Efendi ve AKP savaşları | |||
'Bazı gerçekler onu anlayacak bilgi düzeyine erişememiş kişilere anlatılması yarardan çok zarar verebilir' zira özgür düşünemeyen beyinler sizi anlayamaz ve hakaret edebilir.
Cemaatin Yapısı Günümüze kadar Cemaatin genel tavrı hiç kimse ile kavga etmemek esasına dayandı. Bu yöntem ya dış baskı ve engellemeleri ortadan kaldırdı ya da asgariye indirdi. Her ne kadar siz hiç kavga etmeseniz de Müslüman kimliğinizi öne çıkardığınızda sizinle kavga etmeye hazır Kemalizm vardı. Buna rağmen Cemaat bu sulh ortamını günümüze kadar taşıyabildi. Böylece bu tür sorunlarla uğraşmak zorunda kalınmadığı için kendi işine odaklanmaya yöneldiler. Yani enerjiler tartışmalara değil, çalışmalara yöneldi. Hizmet hareketi zamanla holdingleşmeye başladı( eleştiri maksadıyla söylemiyorum) ve dünya çapında örgütlenerek (okullaşma ve ışık evleriyle) dünyanın birçok ülkesinde kendini gösterdi. Bu düşünce birilerine göre ütopya olsa da gerçekleşebilmesi için: küresel gücü şu an için elinde bulunduran Amerika ve evlatlığı İsrailin + büyük güçlerin izni gerekir mi? Birçoğunuzun evet dediğini duyar gibiyim. Peki bundan sonra ne oldu da AKP ile Cemaat dünkü kardeşler bugün düşman haline geldi? Bu bir pasta paylaşım sorunumuydu? Yoksa bazıları için ütopya sayılacak ama her iki kesim içinde ideal olan dünyayı İslam kardeşliği ile şereflendirme mücadelesindeki siyasi düşünce farklılıklarımıydı? Bunu anlayabilmemiz için 2 siyasi hareketin yapılanmalarına bakmamız gerekiyor. Şimdi birileri cemaatten siyasi hareket diye bahsetmeniz saçmalamaktır diye düşünebilir lakin cemaatin siyaset dışı olduğunu söylemek saçmalığın ta kendisidir. Zira aslolan eylemlerdir, söylemler değil. Ve dinin kendisi siyasettir. İnsanın özel hayatından sosyal hayatına kadar şekillenmesine vesile olan inanç ve yaşam tarzıdır. Hatta biraz daha ileri gidip cemaatin politika ya da uzak olmayıp bizzat içinde olduğunun da göstergesidir. Zira yıllardır devlet adamlarıyla olan ilişkileri ve bizzat o vesileyle devlet içinde yapılandıklarını en samimi cemaat mensubu bile dil ile ikrar etmese de bilmektedir. Hoca efendi ne istiyor? Türkiye'nin üst üste büyümeye geçtiği bir dönemde pasta paylaşımı çok daha rahat yapılacakken Başbakanın bizzat ‘'Ne istediniz de vermedik' sözüyle anlaşılan şudur ki; Bu pasta paylaşımı meselesi değildir. Hoca efendi yakın olduğu dış dünyanın baskılarına boyun eğmiş ya da zorunda bırakılmıştır. Zira bu ülke kendimi bildiğimden beri yolsuzluklar içindedir. İlk defa 12 yıldır devletin kasası alenen boşaltılmadığı gibi doldurulmuş olup hiçbir zaman yapılamayan, hayal bile edilemeyen işler kimisi proje aşamasında, kimisine başlanmış, kimisi de bitirilmiştir. Söz konusu rant liberal ekonomilerin değişmez gerçekleri olup sadece bizim ülkemize ait değildir. Buna rağmen sanki Erdoğan hükümeti yıkılınca iktidara idealist ve dindar namuslu çevreler gelecekmiş gibi başbakanın şahsında bakanlarına, partililerine hatta ailesine kadar saldırmanın mantığını başka türlü anlatabilecek birisi varsa her zaman dinlemeye hazırım herhalde sizlerde hazırsınızdır. Gelelim bu savaşın başlangıç tarihi 7 Şubat'a, Hakan Fidan soruşturma için ifadeye çağrılıyor. Sonradan öğrendiğimiz üzere Başbakana ulaşamayan Fidan Cumhurbaşkanına ulaşıyor. Cumhurbaşkanı ifadeye gitmemesini söylüyor, bilahare başbakanda İfadeye gitseydi neler olurdu? Bunları zannedersem hepimiz biliyoruz. Kaideler gereği bir yasa ile hareket etmediği için terör örgütü ile görüşmesinden dolayı tutuklanacaktı ve arkasından emri veren başbakanda... Velev ki 7 Şubat ya da 17 Aralık operasyonu tutmuş olsa idi bugün Başbakan ya hapiste ya da muhalefette olacaktı. Bunu yapanlar bundan sonraki ekonomik ve sosyal zayıflamanın hesaplarını yapmamış olamaz. O zaman bir kere daha soruyorum neden bu operasyonlar? Başka cevap bulamıyorum Hoca Efendi kendi stratejileri hedefleri uğruna AKP'yi ve onun liderini harcamayı kabul etmiştir. Zira ondan istenende budur. İlk defa yıllar sonra bir Türkiye başbakanı dünyanın gözü önünde İsrail Cumhurbaşkanı Simon Peres'e kral çıplak demiştir. (bkz. cemaatin tavrı) Mavi Marmara saldırısı uluslararası karasularında verdiğimiz Şehitler (bkz cemaatin tavrı) Hoca Efendi bir yandan Mavi Marmara gemisine yapılan saldırı sonrası verdiği beyanatta 'otoriteye karşı gelmeyin' diyerek İsrail'in otoritesine yumuşak geçiş sergiliyor, diğer yandan kendisini ziyaret eden FBI görevlilerine 'Irak'taki Amerikan işgalinde nasıl davranılması gerektiğini öğütlüyordu.' Gülen'in televizyonlarda da yayınlanan şu konuşmasını hatırlayalım; ''Durmadan hazırlanmalıyız. Hem de hiç durmadan... Zamanı gelince, uygun boşluk bulunca maratona geçeriz. Bazıları benim için korkak diyor. Ama bazen hasımdan kaçmak, çok çok önemli bir manevradır. Dikkatli olmalıyız. Erken harekete geçersek tepemize binerler. Başka kuvvetler var bu ülkede bunları hesap ederek temkinli yürümekte yarar var. '' Diyen hoca efendi neden bu kadar erken harekete geçmeye karar verdi ya da verdirildi? Ülkesinde hiç bir lidere nasip olmayacak kadar sevilen Tayyip Erdoğan'ı indirmek istemesi de yukarıda belirttiğim düşüncemi sağlamlaştırmıyor mu? Aslında cemaatin bu yaptığı harakiri değil mi? Zira başarılı olsalar bile tarih bunları cezalandırmaz mıydı? (bkz. Adnan menderes) Mesut Barzani ve Şiwan Perwer'i karşılamak için 16 Kasım'da Diyarbakır'a giden Başbakan Erdoğan'ın karşısına çıkıp, gözyaşlarını tutamaz bir genç adı Remzi, 'Başbakanım ne olur barış bitmesin, askerde ya da dağda ölmek istemiyorum, huzur içinde yaşamak istiyorum' diye seslenmişti gözyaşları içinde... Oysa bu gün cemaat remzinin düşmanlığını yapmaya (siyaseten) Adem Yavuz Aslanlar, Emre Uslu, Faruk Mercan ve Mehmet Baransu gibi (cemaate yakınlığı ile bilinen) isimlerle devam etmektedir. Ayrıca cemaat medyası savaş konulu dizilerini devam ettirerek bu toplumun geleceği ile oynamaktadır. Savaşın bitmesini istemeyen bir ülkede İsrail olup Ortadoğu üzerindeki emelleri özellikle Kürtler üzerinde ki stratejileri herkes tarafından bilinmektedir. MİT'e ait tırların çevrilerek aranması ve içerisinde silah taşındığı iması adeta ülke dışında ki Siyonistlere Türkiye'yi ispiyonlamak değil midir? Velev ki bu tırlarda silah olsa TC'nin Lahey Adalet Divanında yargılanmasının sebebi olmaz mıydı? Kendi ülkesini ispiyonlayacak kadar ileriye giden bir harekete sahip çıkan Cemaat medyasının bu günahta rolü yok muydu? Peki bunca zararları ya da kayıpları (en büyük kayıp kanımca 2 muhafazakar kesimin birbirlerine düşman olması) - hoca efendi gibi alim bir zatın bunları düşünememesi yada diğer kayıpları önemsemeden yolsuzluğa öncelik tanıması mantıklı geliyor mu size? Günümüzde en çok sorulan soru bana göre saçma olsa da şudur ki; operasyonları neden cemaatin üzerine yıkıyorsunuz? Olsa gerek. Bunun cevabı paralel dediğiniz de Cemaatin efendim diyor olmasıyla paralellik taşıması Bütün bu olanlara rağmen cemaatin tabanı ile AKP'nin tabanı kardeştir. Zira onların idealleri tektir şansızlıkları ayrı pencerelerden bakmak zorunda bırakılmalarıdır. Yine bütün bu olanlara rağmen Hoca Efendiye dinsiz, Başbakana da yolsuz demek doğru değildir. Zira aralarındaki fark siyaseten başarıya ulaştıracak yolların artık kesişmemesi ve uzak olmalarıdır. Ama siyaseten farklılıklar insanları dinden çıkarmaz siyasi ihanet lafına gelince bu bugün değil ileride daha iyi anlaşılacaktır. Zira hassan sabbah da ülkeyi kendisinin daha iyi yöneteceğini düşündüğünden Selçukluya savaş açmış ve İslam'ın bayrağını kendi taşımak istemiştir. Son söz tarihte hainler kaybedenler kahramanlar kazananlardır Sizce kim kazanır? |
|||
![]() ![]() ![]() |
|||
2014-02-24 | |||
|
|||