Mustafa İSPİROĞLU
|
|||
Mustafa İSPİROĞLU kimdir? Tekirdağ Myo Muhasebe bölümü mezunu. Serbest meslek sahibi. Evli ve 3 çocuk babası. Ülküsü ve ideali Hukuk'un Üstünlüğü. Email: [email protected] |
|||
YAZARIN SAYFASI | |||
Sandıksız Demokrasi | |||
Sandıksız demokrasi Oscar'lık oyuncularıyla Dünyayı şekillendirme çalışmalarına devam ediyor. Küresel güç Mısırda ki başarısından sonra Ukrayna'da ise şimdilik istediklerini elde etmiş durumda gözüküyor.
Gelelim güzel ülkemize 17 Aralık'tan önce ismi Fethi, Emre olan kişilerin bu tarihten sonra yeni kimlikleriyle yani BRÜTÜS olarak kendilerini göstermeleriyle başlayan bu süreçte ‘'411 El kaosa kalktı'' gibi manşetler atan, bayiliği savunan zihniyetle olan ittifakları ile güçlü bir oyunculuk sahneye koymuş olsalar da, hükümetin elinde yeterince kullanabileceği kalelerinin, fillerinin ve piyonlarının olması özellikle vezirinin ataklara atakla cevap vermesi, planlayıcıların ülkemizi eskisi gibi analiz edemediğinin göstergesi olmuştur. Yönetmek istedikleri ülkelerde toplumun bilinçaltına yerleştirmeye çalıştıkları ‘'çoğunluğun oyunu almak ülkeyi yönetmeye yetmez'' anlayışı ülkemizde sadece korku siyasetinin esiri olmuş beyinler dışında diğer insanlarımızı etkileyememiş hatta içişlerimize karışıldığı algısı doğurmuş olup, ülkemizin sağduyulu insanları tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Hükümeti Düşürme Operasyonunun ilk günlerinde Para Sayma Makinası algı yönetiminin sembolü haline gelmiş olup, bugün aynı anlamı ifade etmemektedir. Zira onu oraya polisin getirdiği anlaşılmıştır. Sandıksız Demokrasiyi isteyen zihniyetin amacı; Ülkemizin bayilikten üretici konumuna geçmemesi ve emperyalizmi sorgulamamasıdır. Emperyalistlerin ‘'Ortadoğu ve bölgemde bende varım'' diyen bir anlayışla mücadelesi kaçınılmazdır. Türkiye kendisine sunulmuş olan bayi devlet rolünden artık sıkılmıştır ve başrollerden birini istemektedir. Zira bu hükümeti düşürmek isteyen zihniyet ‘'yaptıklarım yapacaklarımın teminatıdır'' diyebilecek bir siyasi yapılanmayı gururla halka önerememekte, sadece karalama kampanyası sürdürüp oyların tek bir çatı altında toplanmasını engellemeyi istemektedir. Erken düşünme ve erken karar vermenin yanlış olduğunu anlatan bir hikayeyi paylaşmak isterim. Köyün birinde yaşlı ve çok fakir bir adam varmış. Dillere destan bir beyaz atı varmış ki kral at için ihtiyara oldukça fazla altın teklif etmiş olmasına rağmen ‘'o benim dostum insan hiç dostunu satar mı? '' demiş. Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış. 'Seni ihtiyar bunak! Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın' demişler. İhtiyar 'Karar vermek için acele etmeyin' demiş. Sadece 'At kayıp' deyin. Çünkü gerçek bu sonrası sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? - bunu henüz bilmiyoruz demiş. Aradan 15 gün geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş... Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine. Dönerken de, vadideki bir düzine vahşi atı peşine takıp getirmiş. Bunu gören köylüler toplanıp ihtiyardan özür dilemişler. ''Babalık sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için. Şimdi bir at sürün var'' demiş. - ‘Karar vermek için gene acele ediyorsunuz' demiş ihtiyar. 'Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu' deyip sözünü tamamlamış. Köylüler bu defa açıktan ihtiyarla dalga geçmemişler ama içlerinden 'Bu herif sahiden gerzek' diye geçirmişler. Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara... 'Bir kez daha haklı çıktın' demişler. 'Bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın' demişler. İhtiyar 'Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz o kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar' diye cevap vermiş. Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkan yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş. Köylüler, gene ihtiyara gelmişler. 'Yine haklı olduğun kanıtlandı' demişler. 'Oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer' demişler. İhtiyar 'Siz erken karar vermeye devam edin. Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde... Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor' demiş. İhtiyar adam öyküsünü şu nasihatla tamamlamış: 'Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar aklın durması halidir. Oysa 17 Aralıkta ne kadar çabuk karar vermiştik öyle değil mi? Bu bir yolsuzluk operasyonuydu ve hükümet suçüstü yapılmıştı. Şimdi aynı yerde miyiz? Paralel yapılanmanın + ‘411 el kaosa kalktı' diyen zihniyetle işbirliği ile Ülkemizde yapılan Algı ve Yönlendirme Siyasetini konuşuyoruz. Edebiyattan çakan gençlerin twitter da şair olmaları size de umut vermiyor mu? |
|||
![]() ![]() ![]() |
|||
2014-03-06 | |||
|
|||